Dilek Duası  

Go Back   Dilek Duası > DİNİMİZ İSLAM > Tasavvuf

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun zeytınn Dua Kardeşlikleri 2 12-01-14 16:44
Ebu Bekir Sıddık radiyallahu anh Hazretlerinin Kasidesi Hun Günlük Faydalı Dualar 0 06-06-13 20:38
Buyrun Mevlid Kandili duamıza.... SUMASALI Dua Kardeşlikleri 61 30-01-13 20:44
23 24 ocak Mevlid Kandili SUMASALI Günlük Faydalı Dualar 0 15-01-13 01:34
Mevlid Kandili sahraahmet Günlük Faydalı Dualar 0 31-01-12 15:43

Yeni Konu aç Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 18-04-15, 15:00   #1 (permalink)
zeinarda
ziyaretçi
 
Mesajlar: n/a
Konular: 6
Standart Mevlid Kasidesi

Mevlid Kasidesi

Yazıldığı tarihten günümüze kadar sevgi ve heyecan hâlesi şeklinde ruhları kuşatan Mevlidin müellifi bulunan Süleyman Çelebi'nin doğduğu tarihi kesin olarak bilememekteyiz. Nerede dünyaya geldiği, efrâdı ailesi, tahsili, Mevlid'ten başka eserinin olup olmadığı, imamlık tan başka bir vazifede bulunup bulunmadığı hakkında ciddi bir bilgi mevcut değildir.


Mevlid'i tamamladığı zaman kaç yaşında bulunduğu bile eserindeki bazı mısralardan hareketle çıkarılan tahmini hesaplara dayanmaktadır.


Doğru olarak bildiğimiz tek tarih, "Vesiletü'n-Necât" adını verdiği Mevlid'in 812 (M. 1409) da Bursa'da tamamlanmış olduğu ve bir de Ulu camide imamlık yaptığıdır. "Ebced hesabı" ile vefatına tarih düşürüldüğü söylenen "râhati ervâh" terkibinin kimin tarafından ve hangi tarihte söylendiği kesin olarak bilinememektedir. Bu terkibin çözülmesi ile ortaya çıkan 825 (M. 1422) tarihi, tahminî hesabın tekrarı mahiyetindedir.



Mevlid manzumesinin yazılmasına âmil olan hadiseye gelince,

Süleyman Çelebi'nin Ulu camide imam bulunduğu sırada, kürsiye çıkan İranlı ve şiî mezhebine mensup bir vâiz, "Bakara" suresinin 285. âyetinde, mü'minlerin ikrârı olarak nakl olunan "Allah'ın peygamberlerinden hiç birini diğerlerinin arasından ayırmayız (hepsine inanırız)" meâlindeki âyeti kerimesini izaha çalışırken, Peygamberimiz Hz. Mu-hammed'i İsâ aleyhisselâmdan üstün tutmadığını söylemiş. Halbuki aynı sûrenin 253. âyetinin "O peygamberler (yok mu?) biz onların kimine kiminden üstün meziyetler verdik. Allah, onlardan biri ile söyleşmiş, birini de birçok derecelerle yükseltmiştir" sarih beyanında, enbiya arasında fark ve fazilet bulunduğu açıkça görülmekte olmasına rağmen, yapılan bu yersiz konuşma, cemaat arasında infiâl ve itirazlara yol açmıştır.


Naslara aykırı olarak kendisinin vazifeli bulunduğu camide yapılan bu konuşma, Süleyman Çelebiyi ziyadesiyle üzmüş ve gayreti diniyyesini harekete geçirmiştir. Meselenin mahiyetini ilmî esaslara muvafık ve ehl-i sünnet mezhebine uygun bir biçimde açıklayan Süleyman Çelebi şom ağızlı konuşmacıya lâyık olduğu cevabı vermiş ve Peygamberimiz Hz. Muhammed'in diğer peygamberlerden olan üstünlüğünü şu beyitler ile dile getirmiştir:


Olmayıp İsâ göğe bulduğu yol Ümmetinden olmak için idi ol Çok temenni kıldılar Hak'tan bular Tâ Muhammed ümmetinden olalar Gerçi kim bunlar dahi mürsel durur Lik Ahmed efdal u ekmel durur Zira ol efdallığa lâyık durur Anı öyle bilmeyen ahmak durur



Kaleme alındığı tarihten günümüze kadar büyük bir iltifata mazhar olan, ellerde dolaşan ve dillerde terennüm edilen "Vesiletü'n-Necât", Arab dilinin grameri ile ilgili eserlerde "Mimli masdar" adı verilen ve "doğum zamanı, doğum yeri, doğmak" mânâlarında kullanılan "mevlid", halk arasındaki teâmül dikkate alındığı zaman, "Hz. Muhammedin doğum zamanı" mânâsında kullanılmaktadır.

Süleyman Çelebi; kaleme aldığı bu manzumede, edebî kabiliyetini ortaya koymaktan ziyade, İslâmî esaslara bağlılığını, ehli sünnet ve cemaat mezhebine uygun bir biçimde dile getirmekte; şâirâne tasvirler ile âlimâne tabirleri âriflere yakışır tarzda sıralamakta ve şu beyitleri terennüm etmektedir:


Ger Muhammed olmayaydı ayan
Olmayiserdi zeminü âsümân
Andan oldu her nihân ü âşikâr
Arş ü ferş ü yer ü gök her ne ki var
Ger Muhammed olmayaydı ey yâr
Olmaz idi ây ü gün leyl ü nehâr


Vesiletü'n-Necât'ın tamamı 732 beyitten meydana gelmiş olup "mesnevî" tarzında yazılmış bulunmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla

Okunmamış 18-04-15, 15:02   #2 (permalink)
zeinarda
ziyaretçi
 
Mesajlar: n/a
Konular: 6
Standart

Mevlid Kasidesi

Allah adın zikredelim evvela,
Vacib oldu cümle işte her kula.

Kim ki, Allah adını önce ana,
Her işi kolay eder Allah ona.

Allah adı olsa her işin önü,
Asla ebter olmaz o işin sonu.

Bir kez Allah dese aşkla lisanın,
Kalmayıp dökülür bütün günahın.

Zikri tekrar eyle mütemadiyen!
Her murada erişir Allah diyen.

Haramı bırakıp, helal yemeli,
Şükredip her zaman Allah demeli.

Kerimdir, rahimdir, O ilâhımız,
Bize rahmet kıla yüce şahımız!

Varlığına, birliğine şek yoktur,
Ne yazık, üç tanrı diyen pek çoktur.

Varlığına edilse de çok hayret,
Cümle âlem yokken O vardı elbet.

O varken yok idi, insan, cin, melek,
Arş, dünya, güneş, gezegen ve felek.

Bunların hepsini, O var eyledi,
Birliğine hepsi ikrar eyledi.

Kudretini göstererek O Celil,
Birliğine kıldı bunları delil.

Ol dedi bir kere var oldu cihan,
Olma derse, mahvolur hemen o an.

Resulullah’tır bu varlığa sebep,
Onun rızasını, aşkla et talep!



Resulullahın nuru


Hak teâlâ yaratınca Âdem’i,
Âdem’le süsledi bütün âlemi.

Mustafa nurunu alnına koydu,
Habibimin nuru, bil bu nur dedi.

Kıldı o nur, onun alnında karar,
Kaldı onun ile nice zamanlar.

Daha sonra Havva alnına geçti,
Ondan oğlu Şit’e bu nur nakletti.

Erdi İbrahim’e, İsmail’e hem,
Söz uzayıp gider, hepsini dersem.

Doğunca O rahmeten lil-alemin,
Vardı nur onda karar etti hemin.



Doğumu

Âmine hatundur onun annesi,
O sedeften doğdu O dürdanesi.

Rebiulevvel ayının nicesi,
On ikinci pazartesi gecesi.

O gece ki doğdu, O hayr-ul beşer,
Annesi onda neler gördü neler.

Dedi gördüm, O Habib’in annesi,
Bir acep nur ki, güneş pervanesi.

Fırlayıp evimden çıktı nagehan,
Göklere dek nur ile doldu cihan.

Gökler açıldı, yok oldu karanlık,
Üç melek gördüm, elinde üç ışık.

Biri doğu biri batıda onun,
Biri damında, dikildi Kâbe’nin.

İndiler göklerden melekler saf saf,
Kâbe gibi kılındı evim tavaf.

Yarılıp çıktı duvardan nagehan,
Geldi üç huri bana oldu ayan.

Bu hususta derler o üç dilberin,
Asiye’ydi biri o mehpeykerin.

Biri Meryem hatun idi aşikâr,
Birisi hem hurilerden bir nigâr.

Çevre yanıma gelip oturdular,
Mustafa’yı birbirine muştular.

Dediler oğlun gibi hiçbir oğul,
Yaratılalı cihan, gelmiş değil.

Bu senin oğlun gibi kadri cemil,
Bir anaya vermemiştir O Celil.

Ulu devlet buldun, ey Âmine sen,
Doğacaktır senden O hulk-i hasen

Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır,
Bu gelen tevhid-i irfan kânıdır.

Bir adı Mahmud, bir adı Ahmed’dir,
Varlığı cümle âleme rahmettir.

Âmine eder vakit oldu tamam,
Ki vücuda gele O hayr-ül enam.

Susadım gayet hararetten katı,
Sundular bir cam dolusu şerbeti.

Şerbeti karşımda tuttu huriler,
Bunu Rabbimiz gönderdi dediler.

Kardan ak idi ve hem soğuk idi,
Lezzeti dahi şekerde yok idi.

İçtim onu oldu, cismim nura gark,
Edemedim kendimi ben nurdan fark.

Geldi bir ak kuş kanadıyla revan,
Arkamı sıvadı kuvvetle heman.

Doğdu o saatte O sultan-ı din,
Nura gark oldu, semavat ü zemin.

Kim olmak isterse ateşten necat,
Aşk ile, şevk ile etsin salevat!

Essalatü vesselamü aleyke ya Resulallah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Habiballah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Seyyidel-evveline vel-âhirin.







Mahlûkatın hepsi sevindi o an,
Dirilip âlem yeniden buldu can.

Kâinattaki her şey edip seda,
Çağrışarak dediler ki, merhaba!

Merhaba, ey âl-i sultan merhaba!
Merhaba, ey kân-i irfan merhaba!

Merhaba, ey sırr-ı furkan merhaba!
Merhaba, ey derde derman merhaba!

Merhaba, ey rahmeten lil-âlemin!
Merhaba, sensin şefial müznibin!

Bütün dertlilerin dermanı sensin,
Cümle âlemlerin sultanı sensin.

Çünkü nurun ruşen etti âlemi,
Gül cemalin gülşen etti âlemi.

Âmine hatun artmış idi hayreti,
Bir zaman aklı gidip geldi geri.

Gördü gitmiş huriler hiç kimse yok,
Görmedi oğlunu yalvarırdı çok.

Bir an şöyle düşünceye dalmıştı,
Huriler onu götürdü sanmıştı.

Dört tarafa bakıp edince nazar,
Gördü ki bir köşede hayrül-beşer.

O ulu, Kâbe’ye karşı duruyor,
Yüzün yere koymuş secde ediyor.

Secdede diliyle tahmid ediyor,
Kaldırmış parmağın tevhid ediyor.

Dudaklar kıpırdardı, söylerdi kelâm
Anlayamazdım, ne derdi o hümam

Kulağım ağzına verdim, dinledim,
Söylediği sözü o an anladım.

Derdi ki, ya Rab yüzüm tuttum sana,
Ya İlahi ümmetimi ver bana!

Ümmetim dedi sana, O Mustafa,
Ver salevat sen de ona, bul safa.

Essalatü vesselamü aleyke ya Resulallah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Habiballah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Seyyidel-evveline vel-âhirin.



Miraca gitmesi

Dinle miracını o şahın ayan,
Âşıksan aşk ateşine durma yan!

Pazartesi gecesi gerçek haber,
Leyle-i kadirdi o gece meğer.

O mübarek bahtı, o kadri yüce,
Ümmühanin evine vardı gece.

Orda iken nagehan o yüzü ak,
Cebrail Cennete git dedi Hak.

Bir sırmalı taç ve bir hulle kemer,
Hem dahi al bir *****-ı muteber.

Habibime ilet de, ona binsin!
Arşımı seyreylesin, beni görsün!

Cebrail cennete olunca revan,
Gördü ki, kırk ***** otluyor o an.

İçlerinden bir ***** ağlar katı,
Yiyip, içmez, kalmamış hiç takati.

Gözlerinden yaşlar eylemiş revan,
Ciğerini dertle etmiş perişan.

Dedi Cebrail, niçin ağlıyorsun?
Hüzünle ciğerini dağlıyorsun?

Arkadaşların yiyip içip gezer,
Sen inliyorsun, canını ne üzer?

Dedi, kırk bin yıl vardır ki ya emin,
Aşktır bana yemek ve içmek hemin,

Nagehan bir ses işitti kulağım,
O zamandan bilemem sağı solum.

Nedense yüksek sesle bağırdılar,
Ya Muhammed diyerek çağırdılar.

O andan beri bilemem, n’olmuşam,
O adın ismine âşık olmuşam.

Yüreğim içinde eridi yağım,
Âşık oldu görmeden bu kulağım.

Cenneti başıma bu aşk, dar eder,
Gece gündüz işlerimi zâr eder.

Gerçi cennet içinde duruyorum,
Hep cehennem azabı görüyorum.

Hazret-i Cebrail der ki, ey *****,
Ağlama hep, verdi muradını Hak.

Bir kimsede, aşkın nişanı olur,
Akıbet maşuk, er geç onu görür.

Gel beri maşukuna götüreyim,
Yarana merhem vurup bitireyim.

Aldı Cebrail *****’ı o zaman,
Resulullaha ulaştırdı o an.

Hak selam etti sana ey Mustafa,
Ki mübarek hatırın bulsun safa.

Buyurdu gelsin misafirim olsun,
Arşımı seyreylesin, beni görsün!

Bu gece zahir olur esrar-ı Hak,
Gösterecektir sana didar-ı Hak.

Zemzemle doldu bütün âlem o an,
Arşa varır dediler Fahr-i Cihan.

Hem sekiz cennet kapısı açtılar,
Âlemin üstüne rahmet saçtılar.

Gel gidelim Hazrete, ya Mustafa!
Şu anda bekliyor eshab-ı safa!

Sana cennetten getirdim bir *****,
Davet-i Rahmandır edesin idrak.

Çekti o anda *****’ı Cebrail,
Önüne düştü ona oldu delil.

Göz açıp kapamadan Kudüs’e vardı,
Etrafını bütün nebiler sardı.

Enbiya ervahı karşı geldiler,
Mustafa’ya izzet ikram kıldılar.

Geçerek mihraba O hayr-ül-enam,
Enbiya ervahına oldu imam.

Gece durmadı yola oldu revan,
Bütün göklerden geçip etti seyran.

Her birinde türlü hikmetler gördü,
Cebrail’le varıp Sidre’ye erdi.

Cebrail’in durağıdır o makam,
Yerle gök ta ki tutalıdan nizam.

Gelip Cebrail makamında durdu
Rahmeten lil-âlemin ona sordu:

Bilemem, bu yolları ben nideyim,
Burada garibim, nere gideyim?

Cebrail dedi, sen ki Habibsin,
Sanma bu yerlerde öyle garipsin,

Burada bitti benim seyrangâhım,
İlerisinden dahi yok âgâhım.

Eğer geçsem zerre kadar ileri,
Yanarım hemen ey Hakkın serveri.

Dedi Cebrail’e o şah-ı cihan:
O halde sen yerinde kal bir zaman.

Söyleşirken Cebrail ile kelam,
Geldi Refref önüne, verdi selam.

Aldı o şah-ı cihanı o zaman,
Sidre’ye giderek getirdi heman.

Gördü gök ehli ibadette hepsi,
Her biri bir türlü taatte hepsi.

Hep gök ehli cümle karşı geldiler,
Mustafa’ya izzet ikram kıldılar.

Merhaba ya Muhammed dediler,
Ey şefaat kân-ı Ahmed dediler.

Her biri kutladı miracını,
Dediler giydin saadet tacını.

Yürü artık meydan senin bu gece,
Sultan ile sohbet senin bu gece.

Hepsi ile görüşüp geçti öte,
Varıp erişti O ulu hazrete.

Rabbimiz harfsiz, kelimesiz ve sessiz
Konuştu Mustafa ile şüphesiz.

Dedi ki mahbub-u matlubun benim,
Sevdiğin can ile mabudun benim.

Gece gündüz durmayıp istiyordun,
Bir kez görsem cemalini diyordun.

Gel Habibim sana âşık oldum ben,
Cümle halkı sana köle kıldım ben.

Ne muradın var ise kılam reva,
Eyleyem bir derde bin türlü deva.

Mustafa dedi ya Rabbel-âlemin.
Ey affı ve hediyesi çok kerim,

O zayıf ümmetimin hali ne ola,
Hazretine nice onlar yol bula?

Ya İlahi hazretinden hacetim,
Şu dur ki, ola en makbul ümmetim.

Hak tealadan duyuldu bir nida,
Ya Habibim ben sana kıldım atâ.

Ümmetini sana verdim ey Habib,
Cennetimi onlara kıldım nasib.

Ey Habibim nedir, o ki diledin,
Bir avuç toprağa minnet eyledin.

Zatıma ayna edindim zatını,
Beraber yazdım adımla adını.

Ya Habibim anlıyorum ben seni,
Görmeğe hiç doyamazsın sen beni.

Tez varıp davet et kullarımı,
Ta gelip de göreler didarımı.

Göz açıp kapamadan Fahri cihan,
Ümmühanın evine geldi heman.

Her ne gelmişse Mirac’da başına,
Cümlesin haber verdi eshabına.

Dediler ey kıble-i İslam-ı din,
Kutlu olsun sana Mirac-ı güzin.

Hepimiz kullarız, sen ise şahsın,
Gönlümüzde daim parlayan mahsın.

Bize, ümmet olmak devleti yeter,
Müslüman olmanın izzeti yeter.

Süleyman Çelebi
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +2 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:19.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, yasaya aykırı yada telif hakkı içeren paylaşımları iletişim bölümünden bizlere bildirebilirsiniz