Dilek Duası  

Go Back   Dilek Duası > PARANORMAL FORUM > Doğa Üstü Varlıklar

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Vampirler Gerçekte Varmıdır nurcann Doğa Üstü Varlıklar 6 16-07-13 17:03
Tarihteki İnanılmaz Kadınlar nurcann Doğa Üstü Olaylar 5 10-12-11 03:25

Yeni Konu aç Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 04-10-13, 19:55   #1 (permalink)
Yasaklı
 
Üyelik tarihi: 11-09-13
Mesajlar: 134
Konular: 113
kurabiyem is on a distinguished road
Standart tarihteki vampirler

tarihteki vampirler

( 1)Hanover Kasabı (fritz haarmaan):

Fritz Haarmann, 1879 yılında Almanya'da doğmuştur. Kendisi zamanın modern vampiri olarak düşünülür. Küçüklüğünü babasının korkusuyla yaşayan Fritz Haarmann, genç bir adamken kısa bir süre için orduya katıldı. Fazla zaman geçmeden çocuk tacizi nedeniyle hüküm giymesi nedeniyle İsviçre'ye kaçtı. Sokaklarda hayatını geçiriyordu ve sokak hayvanlarını öldürmek en büyük eğlencesi haline gelmişti. I. Dünya Savaşı'ndan sonra polis ekiplerine katıldı ve casusluk yaptı. Haarman homoseksüeldi. Sokakta gördüğü genç erkekleri evine davet edip iliskiye girdikten sonra öldürüyordu. 1919 yılında yasal olmayan seks yapmasından dolayı dokuz ay cezaevinde yattı. Süresi dolup çıktığında Hans Grans ile tanıştı. Hans Grans, Haarmann'ın hem sevgilisi, hem de "cinayet partneri" olmuştu. 1920'lerde işlediği cinayetler korkunç hal aldı. Artık kurbanların boyunlarını ısırıp kanlarını içiyordu. 1924 yılında polis Haarmann'ın cinayet artıklarına rastlamaya başladı. Çocukları kaybolan bir kaç aile de polise ifade verdikten sonra, artık Haarmann'ın bu işle ilgisi olduğunu anlamışlardı. Haarmann tutuklandıktan sonra evini araştıran polis yirmiyi aşkın insan cesedi artıklarıyla karşılaştılar. Bunların üzerine Haarmann suçunu itiraf ederek Hans Grans'ı da ele verdi. 24 cinayetten suçlanmış olsa bile, sayının 50 kadar olduğu düşünülmekte. İnsan eti yemekte dahil aklınıza gelebilecek herşeyi yapmıştı. Bir zamanlar kasap olarak çalıştığından dolayı bazı müşterilere haberleri olmadan insan eti sattığını da itiraf etti. 15 Nisan 1925'de mahkemesinden sonra Fritz Haarmann'ın kafası kesilerek öldürülmesine karar verildi. Beyni incelenmek üzere Gottingen Üniversitesi'ne gönderilmiştir.

------------------------------

2)Asit banyosu vampiri (john george haigh):


Yarım yüz yıl once, İlgilterelerin gazateleri manşetlerini yazdılar "Vampir!". "Asit Banyosu Vampiri'' nin, yani İngiltere'nin gelmiş geçmiş en ünlü seri katilinin mahkemesi başlamak üzereydi. John George Haigh İngiltere'de doğup büyüdü. Ailesi çok dini insanlardı. Bu yüzden daha küçük yaşta kilisilere üye oldu. Haigh bütün hayatı boyunca hergün gördüğü bir rüyanın esiri oldu. Rüyasında haçların oluşturduğu bir orman görüyordü.Bu haçlar dallarından kan damlayan ağaçlara dönüşüyorlardı. Bir adam belirip elinde tuttuğu kaba damlayan kanları biriktiriyordu. Daha sonra bu kabı tatması icin Haigh'e uzatıyordu ama o her seferinde daha içemeden uykusundan uyanıyordu. Daha sonra polise ifade verdiği gibi, Haigh'in yaşamak için kana ihtiyaç duyduğunu düşünmesi bu rüya yüzündendi. Ergenlik yılları işlediği düzembazlık, kalpazanlık gibi suçlardan dolayı onun için tam bir işkence olmuştu. Bir çok kez hapse girdi. Ama asıl estirdiği terör, orta yaşlara geldiğinde tam da 2.Dünya Savaşı'nın bittiği dönemlerdeydi. 1944 yılında Haigh çalışmalarına yer olarak London'da bir bodrum katı kiraladı. İlk kurbanını 9 Eylul 1944 yılında öldürdü. Taze vücüdun kanını sadece bir kabı dolduracak kadar akıtıp içti. Bedeni yoketmek için Haigh kurbanı küvete koyarak üzerine asit döktü, artıklar çamura dönüştükten sonraysa bodrumdaki kanalizasyon çukuruna döktü. Bundan sonraki cinayetleri aynı şekildeydi. Kurbanlarını öldürüp kanlarını içiyor, vücüdun üzerine asit dökerek artıkları yokediyordu. Sonunda Haigh'in asit'e olan merakı komşularının dikkatini çekti. Kurbanlardan birinin ailesi polise haber verdikten sonra Haigh'i tutuklamak pek de zor olmadı. Kendisine gelince zaten herşeyi hemen itiraf etmişti. Sadece 15 dakika süren mahkemesinin ardından suçlu ilan edilerek, 10 Ağustos 1949 yılında ölüm cezası verildi

----------------------------

3)düsseldorf vampiri (peter kurten):

26 Mayıs 1883'de Almanya’nın Mülheim kentinde 13 çocuklu bir ailede doğan ve daha 5 yaşında iken iki arkadaşını katleden Peter Kurten’in,10 yaşındayken bir arkadaşını Rhine nehrinde boğduğu da söylenir. Peter Kurten,“Düsseldorf Vampiri“ olarak da bilinir. Peter Kurten küçüklüğünde babasının hareketlerini taklit ederdi ve babası kızına tecavüz ederken yakalandığı zaman, o da aynı şeyi tekrarlamaya çalışmıştı. Babasının hareketlerini kafasına işleyerek büyüyen katil, babası hapishanedeyken onun yerine kiracı olarak gelen bir köpek yakalama görevlisinden köpeklere mastürbasyon yapmayı ve onlara işkence çektirmeyi öğrenmişti. Kanın tadına ilk kez 9 yaşında bakmıştı. O yaşta kuğuların kafalarını kesip, kanını içerdi. Bu öğrendikleri onun küçüklüğündeki vahşet tecrübeleri olmuştu. Cinayet kariyerine başlamadan önce bir fabrikada sendikacı olarak çalışan, sık kiliseye giden Peter Kurten evliydi ve çok hoşgörülü bir karısı vardı. Yaptıklarını itiraf edene kadar her şeyi karısından uzun süre gizli tutmuştu. İlk kurbanı (5 yaşında öldürdüğü iki arkadaşı dışında) 1913 yılında öldürdüğü 8 yaşındaki Christine Klein adında bir kızdı. Kız birçok yerinden bıçaklanmıştı ve tecavüze de uğramıştı. Bunun dışında kız bölüm bölüm yakılmıştı. Bu cinayetle birlikte Peter Kurten'in seri cinayetleri başlamış oldu. Aşağıda Peter Kurten'in öldürdüğü ve kimliği belirlenmiş kişileri görebiliriz: - Christine Klein (; Tecavüze uğrayıp, daha sonra boğazı kesildi. - Rudolf Scheer (45); Birahaneden evine dönerken kafasından ve boynundan ardarda bıçaklanarak öldürüldü. (13 Şubat 1929) - Rosa Ohliger (; Katil tarafından bir çitin arkasına çekilerek 13 kere bıçaklandı. Daha sonra olay yerine dönen katil, cesedi yaktı. (9 Mart 1929) - Luise Lenzen (13) - Gertrud Hamacher (5); Luise Lenzen boğularak ve birçok yerinden bıçaklanarak, Gertrud Hamacher ise boğazı kesilerek bir çayırda öldürüldü. (24 Ağustos 1929) - Maria Hahn (20); Ren nehri kıyılarında 20 kez bıçaklanarak öldürüldü ve cesedi aynı yılın kışında bulundu.(1929 sonları) - Ida Reuter (31); Düsseldorf'un dışında kafasına inen baltayla hayata gözlerini yuman ve öldürülmeden önce tecavüze uğrayan hizmetçi kız. (Eylül 1929) - Gertrud Alberman (5); Katil tarafından boğularak ve 36 kere makas saplanarak öldürüldü. (7 Kasım 1929) - Maria Budlies / Budlick; Peter Kurten'in son vakası. Peter Kurten tarafından kaçmasına izin verildi. Peter Kurten,1. Dünya Savaşının tamamını hapiste geçirdi.1921’de tahliye edildi ve 1925’te bir hayat kadınıyla evlenerek Düsseldorf’un merkezinde bir apartmana taşındı. 1929’da dedektifler, bir seri katilin sokaklarda gezdiğini anlamışlardı. İşlenen 46 suçun aynı kişi tarafından işlendiğine kanaat getirmişlerdi. Ebeveynler çocuklarını sokağa çıkarmamaya başlamış, bir süre sonra halkın büyük bir bölümü korkusundan evlerinden ayrılmamaya başlamıştı. 1930’da Maria Budlies adında bir kadına tecavüz etmiş ve kaçmasına izin vermişti. Maria, bundan asla polise bahsetmedi, ama Köln’deki bir arkadaşına yolladığı mektupta olayları anlattı. Mektup asla Maria’nın arkadaşına ulaşmadı, ama bir gün postanede mektup açılınca polisler Maria’ya ulaştı. Maria, Peter Kurten’in evini polislere bildirdi. Peter Kurten bu olaydan sonra yakalandı, artık sona yaklaşmıştı. Kimse onun neden bu son kurbanı olan kadını bıraktığını bilmiyordu. Cinayetlerinde genellikle bir makas veya bıçak yardımıyla kurbanlarının boğazlarını kesiyor, kafataslarını parçalıyor ve kanlarını emiyordu. Aslında tüm kurbanlarını kadınlardan seçmiyordu ve bu da onun bu işi her zaman kendi cinsel doyumluluğu için yapmadığını gösteriyordu. Masum görünüşü altında vahşilik yatan Peter Kurten'in ismi, kriminoloji tarihindeki yerini “bir psikiyatrist tarafından sorgulanan ilk seri katil“ olarak almıştır. 2 Temmuz 1931'de,ölüme mahkûm edilen Peter Kurten, Klingelputz hapishanesinde giyotinle idam edildi. Son arzusu kendi kafası kesilirkenki kan sesini duymaktı… “Pişman değilim. Yaptığım bütün işler beni utandırsa da, size anlatmalıyım. Geriye dönüp baktığımda bütün detaylar hiç de kötü, can sıkıcı değildi. Aksine bundan hoşlanıyordum.“ (Peter Kurten’in kendisini sorgulayan psikiyatriste söylediği sözler.) Cinayetlerini bide onun ağzından dinleyelim. 1. Bayan Klein.(ilk cinayeti)PK:' o gece çok heyecanlı ve sabırsızdım. Eğer karşıma bir hayvan çıksaydı ona bile saldırırdım. Ama karşıma şans eseri Bayan Klein çıktı. Kadının üstüne atladım, makasımı onun alnına tekrar tekrar sapladım. Kadın yere düştü. Böylelikle bende ondan istediğim şeyi sıcakkanını aldım. Onu kana kana içtim. Makasım körelmişti sonraki kurbanlar için onu tekrar bileyip keskinleştirdim.' 2. PK:'o akşam 8–10 yaşlarında küçük bir kızla karşılaştım. Ona nereye gittiğini sordum. Eve gidiyorum dedi küçük kız. Gel ben seni götürürüm dedim ona. Elini avuçlarımın arasına aldım. Bir anda içimde bir şeyler hareketlendi, başım döndü. Kendimi kaybedip, kızın boğazına sarıldım. Sonra sağ elimle bıçağımı paltomdan çıkarıp kızın gözüne, boğazına boynuna artık neresine gelirse sapladım. Kızı öldürdükten sonra sinemaya gittim.23.00 sularında elimde bir şişe gazyağıyla, onu yakmak için geri döndüm. Ama etrafta çok fazla insan vardı. Ben de gazyağını bir çalılığın arkasına saklayıp evime gittim. Ertesi sabah 6.00 da kalktım. İlk işim kızın yanına gidip, cesedini gazyağı ile yakmak oldu.' 3. Rudolf Scheer. PK:' O gece saat 22.00 de parka gitmiştim.3 saat boyunca bir insanın geçmesini bekledim. Sonra yoldan sendeleyerek gelen bir adam gördüm. Beni gördü ve bana anlaşılmaz laflar etti. Sinirlendim ve adama sert bir yumruk attım. Adam yüzüstü yere yığıldı. Cebimden bıçağımı çıkarıp adamın sırtına sapladım. Adam birden kalkıp bacaklarıma sarıldı. Bunu hiç beklemiyordum ama yine de bıçağımı ona saplamaya devam ettim. Hatta bıçağımı o kadar derine sapladım ki, onu zorlukla geri çıkartabildim. Adam bacaklarımı bıraktı ve yere düştü. Onu hendeğe kadar sürükledim. Sonra bir tekmeyle onu çukurdan aşağıya yuvarladım. Tam eve geliyordum ki onu sürüklerken, botlarında bıraktığım parmak izleri aklıma geldi. Tüm izleri ortadan kaldırmam 8 dakikamı aldı. 4. Anna Goldhousen-Bayan Mantel-Gustav Karnblum. PK:'Saat 22.00 de Lierehfeld'deki fuara gittim. Yolda yürüyen iki kadın gördüm. Onları takip ettim. Birbirlerinden ayrıldıktan sonra kadınların birine Anna Goldhousen'e bıçağımla saldırdım. Kadın bağırmaya başlayınca yakalanırım korkusuyla oradan kaçtım. O gece Bayan Mantel ve Gustav Karnblum adlı iki kişiye daha saldırdım. 5. Gertrud Hamacher-Luise Lenzen. PK:'Saat 22.00’ye kadar kendime bir kurban bulmak için bekledim. Tam ümidimi kaybediyordum ki patikadan gelen iki küçük kız gördüm. Onları takip etmeye başladım. Sonra yanlarına yaklaşıp, büyük kıza yakında ki bir dükkândan bana bir sigara alıp alamayacağını sordum. Kıza parayı verdim, böylece o sigara almaya gidince ben de küçük kız ile yalnız kaldım. Küçük kızı kucağıma aldım ve onu mısır tarlasına götürdüm. Sonra ağzını elimle kapatıp onu yere yatırdım ve boğazını kestim. Bıçağı orada bırakıp, ötekinin yanına gittim. Kız bana sigara paketini verirken birden onun boğazına sarıldım ve onu nefessiz bırakana dek sıktım. Onu da diğerinin yanına sürüklerken kız aniden canlandı ve elimden kaçıp bağırmaya başladı. Bunun üzerine bende bıçağı alıp kıza fırlattım. Onu sırtından vurmuştum. Kız yere düştü. Bıçağı bedeninden çıkarıp bir kaç kez daha sapladım. Sonra ikisini de orada bırakıp gittim.' 6. Ida Reuter. PK: O pazar saat 18.00 de kurban aramak için dışarı çıktım. Yanıma çekicimi de almıştım. Tren istasyonunda genç bir kadınla karşılaştım. Onu bir şeyler içmeye davet ettim. Beraber birkaç bira içtikten sonra koruda gezinmeye başladık. O ilerisinin karanlık olduğunu ve daha ileri gitmek istemediğini. Söyledi. O sırada birinin gelip gelmediğini anlamak için etrafa bakınıyordum. Etrafta bizden başka kimsenin olmadığını anlayınca çekicimi çıkardım ve kızın alnın tam ortasına indirdim. Kız yere yığıldı. Yaklaşmakta olan ayak seslerini duyunca kızı ellerinden tuttum ve bir çalının arkasına gizledim. İnsanlar geçene kadar bekledim. Bu sırada kız kendine geldi. Onu bırakmam için bana yalvarmaya başladı. Onu korunun içine çektim ve çekicimi bir kaç defa daha kafasına indirdim. 7. Elisabeth Dorrier. Pk:' 23.00 sularında cebimde çekicimle etrafta dolaşıyordum. Tiyatronun önünde duran narin bir kız gördüm. Adı Dorrierdi. Ona benimle yürüyüp yürümeyeceğini sordum. İlk başta buna istekli değildi ama onu ikna etmeyi başardım. Aynı İda'da olduğu gibi onunla ilk başta bira içtik, sonra nehir kenarında yürümeye başladık. Birden onun bir adım gerisinde durdum ve çekicimi cebimden çıkardım. Tüm gücümle çekici kafasına indirdim. Aynı İda gibi yere yığıldı. Onu da çalıların arkasına çektim ve başını çekicimle ezdim.' 8. Gertrud Albermann. Pk:'Öğleden sonra 17.00 sularında bıçağımı da yanıma alıp gezmeye çıktım. Kendi halinde oynayan 5–6 yaşlarında bir kız gördüm. Yanına gelip benimle gezmek isteyip istemediğini sordum. Kız gerçekten çok tatlıydı. Büyük bir neşe içinde kendini benim kollarıma attı. Minicik kollarını boynuma dolayıp başını güvenle omzuma koydu. Boş yollardan geçip fabrikaya geldim. O ne olup bittiğini anlamadan ellerim onun küçük boynuna dolanmıştı. Boğazını sıktım, sıktım, sıktım. Ta ki nefessiz kalana dek. Sonra bıçağımı çıkarıp, vücudunu delik deşik ettim. Kızın cansız vücudunu çöplerin arasına attım. Ellerimi de oradaki çimenlere sürüp temizledim.' 9. Maria Huhn. Pk:'8 ağustos da hayvanat bahçesinde tek başıma dolaşıyordum. Birini öldürmek gibi bir niyetim yoktu. Bir banka oturdum. Yanımda oturan kız bana döndü ve benimle konuşmak istedi. Uzun bir konuşma sonucu gelecek pazar beraber dışarı çıkma kararı aldık. 15 ağustos da Stindemuhle restoranında bir şişe şarap içtik. Orada yaklaşık üç saat oturduktan sonra çorba ve bira içmek için başka bir yere gittik. Karnımızı doyurduktan sonra çayırda yürüyüşe çıktık. İşte o an onu öldürmeye karar verdim. Onu bir hendeğin yanındaki koca çalılığın arkasına götürdüm. Yere oturduk. Saat dokuzu yirmi geçiyordu. Birden onu boğazından yakaladım ve kafasını yanımdaki kütüğe vurdum ama kız kısa bir süre sonra kendine geldi. Bunun üzerine elimdeki makası boynuna sapladım. Epey kan kaybetti Kısa bir süre lanet olası tekrar kendine geldi. Kısık bir sesle bana yalvarmaya başladı. Sesine dayanamıyordum. Sinirlendim. O sesi tamamen susturmak için makası kalbine sapladım. Kanın fışkırma sesini dinledim. Bu ses, öteki sesten daha huzur vericiydi. 10.Christine Klein. Pk:'O sıralar hırsızlıkla uğraşıyordum. Bir cumartesi akşamı kendime Wolfstrassede soyabileceğim uygun bir yer arıyordum. Klein ailesinin yaşadığı Cologne Hanı gözüme çarptı. Gece 10–11 sularında yukarı kata tırmandım. Kilitli birkaç kapıyı açtım ama içerde çalabileceğim değerli bir şey bulamadım. Derken içinde küçük bir kızın uyuduğu bir odaya geldim. Çocuğun başı cama dönüktü. Sol elimle kızın ağzını kapattım ve sağ elimle kızın boğazını sıkmaya başladım. Kız uyandı ve debelenmeye başladı ama sonunda bilincini kaybetti. Cebimde taşıdığım küçük ama keskin bir bıçak vardı. Kızın başını kucağıma aldım ve bıçağımla birden boğazını kestim. Belli bir müddet kanın akışını seyrettim. Sonra kızı yatağa yatırım üstünü örttüm. Odadaki izleri sildim ve kapıyı kızın üstüne kilitledim. 11. Charlotte Ulrich. PK:'Kızla bir bardak bira içtik. Sonra Grafenberg koruluğuna gittik. Kız karanlıktan korkuyordu. Onu sakinleştirmek için birbirlerini seven çiftlerin hep buraya geldiğini ve el ele dolaştıklarını söyledim. Onu AŞKLAR GEÇİDİ denen gizli bir yere götürdüm. Manzara karşısında büyülenen kız daha ne olduğunu anlayamadan, çekicimi çoktan kafasına indirmiştim. Kız bir çığlık attı ve yere düştü. Yeteri kadar kan göremiyordum. Bu yüzden kızın başına var gücümle bir kaç kez daha vurdum. Kızın başının kanlar içinde kaldığını görünce onu orada tek başına, o vaziyette bırakıp gittim.

---------------------------------------------

4) arnold paole:

Arnold Paole 18. yüzyılın en ünlü vampiri olarak düşünülür. İngiltere ve Fransa'da vampirlere olan ilgi ve araştırmaların kaynağı oldu. Arnold Paole'nin hikayesi yoğun vampir ataklarının olduğu Avrupa'da geçiyor.. Paole Sırbistan'da doğdu. Genç yaşlarında Türk-Sırbistan ordusunda görev aldı ve 1727'de geri döndü. Çiftçilik yapmaya başladı ve kendisi gibi çiftçi bir kadınla evlendi. Onu tanıyanlar her zaman için çok iyi niyetli ve yardımsever olduğunu, ama savaştan sonra davranışlarında bozukluklar gördüklerini söylerlerdi. Daha sonraları Paole karısına psikolojik bozukluğunun nedeninin savaşta bir vampir tarafından saldırıya uğraması olduğunu itiraf etti. Isırıldıktan sonra vampiri yuvasına kadar takip edip, öldürmüştü. Vampiri öldürdükten sonra, Pole yuvadaki kirden yedi ve yaralarını iyileştireceğini düşünerek öldürdüğü vampirin kanında banyo yaptı. Bunları karısına anlattıktan bir hafta sonra Paole zamansız bir kaza ile öldürüldü. Öldükten sonra adet olarak ceseti yakıldı. Paole'nin ölümünden üç hafta sonra, dört kişi kendisini hiç ölmemiş gibi gördüklerine yemin ettiler. Ve bu dört kişi ansızın öldürüldüler. Bunun sonucunda bütün kasabada panik dalgaları dolaşmaya başladı. Kasabanın şerifleri sonunda Paole'nin gerçekten vampir olup olmadığını araştırmaya karar verdiler. Paole'nin yuvasına girdiklerinde onu hiç ölmemiş gibi buldular. Tabutu kan içindeydi ve derisi ile tırnakları düşmüş, yerine yenileri gelmişti. Paole'nin gerçekten de bir vampir olduğunu gördüklerinde hemen bir tahta kazığı kalbine sapladılar. Vampir, acı bir çığlıkla kanayarak yere yıkıldı. Yapılan araştırmalar Paole'nin gerçekten vampir olduğunu kanıtladı, ve bundan sonra cesedi yakıldı. Hikayenin burada bitmesi gerekiyordu, ama bitmedi. Paole'yi gördüklerini söyleyen dört kişi de aynı onun gibi vampir olarak görünmeye başladılar ve aynı işlem onlara da uygulandı. 1731 yılında, 17 kişi aynı nedenden dolayı öldüler. Otopsi yapan doktorlar bu konuda çok çaresiz kaldılar ve bu vampir sorunu 1700'lerin sonuna kadar çözülemeyerek bu şekilde devam etti


-------------------------------------------------------

5)kan kontesi:

Elizabeth Bathory 1560 yılında Macaristan'da, Vlad (Dracula) öldükten 100 sene sonra doğdu. Ailesi yaşadıkları yerin en köklü, saygın ve zengin topluluğuydu. Ama buna rağmen, çok tuhaf yönleri vardı. Elizabeth Bathory'nin amcalarından biri "Şeytanın elçisi" olarak bilinirken, diğer aile üyeleri ya aklını kaçırmış, ya da psikopatlardı. Elizabeth Bathory 15 yaşına geldiğinde 25 yaşındaki Kont Ferencz Nadasdy ile evlenerek Csejthe kalesine yerleşti. Kont Ferencz Nadasdy çok cesur ve başarılı bir savaşçıydı, çoğunluğu Türk'lere karşı olan savaşlardaki cesaretinden dolayı "Macaristan'ın Kara Kahramanı" ünvanını aldı. 25 yıllık evlilikleri boyunca Kont Ferencz Nadasdy'in savaşlara olan tutkusu bitmediğinden dolayı Elizabeth sürekli yanlız başına kalıyor, hayatı iyice sıkıcı hale geliyordu. Aynada kendi güzelliğini saatlerce seyretmekten başka eğlence için kendine genç sevgililer buldu, hatta biriyle kaçmaya bile kalkıştı. Daha sonra kendi ayaklarıyla döndü ve kocası onu affetti. Bu olaydan sonra Elizabeth tabi ki boş durmadı ve biseksüel olan teyzesi Klara Bathory ile görüşmeye başladı. Büyük şatosunda Dorothea Szentes, bir diğer adıyla Dorka isimli yaşlı bir hizmetçi vardı. Gerçekten cadı olan Dorka, Elizabeth'e kara büyü ve cadılığı öğretti, şeytani eğilimşeri için onu zorladı. Bununla beraber alttaki mahzende Elizabeth hizmetçilerinin yaptıkları küçük hatalardan dolayı cezalandırmaya başladı. Yaşlı hemşiresi Iloona Joo, hizmetçisi Johannes Ujvary ve genç bir kız olan Anna Darvula'nın da yardımıyla işkencelerini sürdürdü. Kurbanlarını çırılçıplak soydurup ön tarafını kamçılatıyordu. Arka taraftan daha çok acı vermesinin yanı sıra, hoşuna giden şey kurbanın o sırada acı çeken yüzünü seyretmesiydi. Bir başka şeyse, kurbanlarına en çok hassas yerlerine, tırnak altları gibi , iğne batırmayı sevmesiydi. 1600 yılında kocasının ölümüyle berbaer Elizabeth terör estirmeye başladı. İlk olarak nefret ettiği koca tarafından akrabalarını göndertti. Farkettiği korkunç gerçek ise, Elizabeth artık 40 yaşına gelmişti ve artık güzelliğini kaybetmekle karşı karşıyaydı. Kozmetik ürünleri gözlerinin altındaki halkaları örtmeye bir derece yetiyordu. Ve birgün genç bir hizmetçi kız Elizabeth'in saçını tararken yanlışlıkla çekti. O kızgınlıkla Kontes hizmetçi kızın yüzünü o kadar hızlı tokatladı ki, burnundan fışkıran kan kendi ellerine bulaştı. Farketti ki, elleri 10 sene öncesine dönmüşçesine gencecik ve yumuşaktı. Hemen Johannes Ujvary ve Dorka'ya kızı soymalarını söyledi. Zavallı hizmetçiyi kollarından tutarak damarlarını kestiler. Kanlarını küvete koydular ve kontes içine girerek banyo yaptı. Emindi artık; güzelliğin sırrını bulmuştu, kan yaşam demekti. Bundan sonraki 10 yıl boyunca Elizabeth'in sadık yardımcıları ona şatonun hizmetçisi olacakları vaadiyle bir sürü genç kız getirdiler. Şatoya getirilen kızlar sakat bırakılıp öldürülüyor bu sayede Elizabeth kan banyosunu yapabiliyordu. Bazen, genç kurbanların iç güzelliklerini kazanmak için kanlarını bile içiyordu. Ama fark etti ki, basit köylü kızlarının kanının güzelliğinde etkisi kısa sürüyordu. Bu yüzden kendi gibi asil, kraliyet kızlarını seçmeye başladı. Sorunsa Elizabeth'in artık çok umursamaz ve dikkatsiz davranışlarıydı. Onlarca genç kızın kayıp olması üzerine kasabalı dedikodulara başlamıştı bile. Sonunda Cstejthe şatosu hakkındaki kötü söylentiler Macaristan kralına kadar ulaştı. Kral Elizabeth'in öz kuzeni Kont Cuyorgy Thurzo'yu şatoya sefer düzenlemesi için görevlendirdi. 1600 yılında Csejthe şatosuna giren askerler dehşete düştüler. Kanı son damlasına kadar akmış ölü bir kız şatonun girişinde yatıyor, başka biriyse her yerine halkalar geçirilmiş olarak canlı duruyordu. Şatonun altındaki zindanda bazıları işkence edilmiş kızlar bekletiliyordu. Burda 50 kızın cesetini buldular. 1611 yılında mahkemesi yapıldı ve 650 kadar kurban ceseti şatoda bulundu. Elizabeth'in dört yardımcısı ölüme mahkum edildi. Kendisi ise kraliyet üyelerinden olduğu için hayatının sonuna kadar hapis cezasına çarptırıldı. Kendi kalesinin üst katını betonlarla çevirip yemek vermek için küçük bir boşluk bıraktılar. Elizabeth hayatının geri kalan kısmını bu küçük yerde geçirmek zorundaydı. 1614 yılında, hapisanesindeki 4. senesinde Elizabeth'in yemeğinin hiç dokunulmamış olduğun gördüler. İçeri baktıklarında cansız bedeni ile karşılaştılar. Kan kontesi 54 yaşında ölmüştü.
kurabiyem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Bookmarks

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +2 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:43.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, yasaya aykırı yada telif hakkı içeren paylaşımları iletişim bölümünden bizlere bildirebilirsiniz