Tekil Mesaj gösterimi
Okunmamış 06-01-13, 11:16   #1 (permalink)
SUMASALI
TECRÜBELİ ÜYE
 
SUMASALI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 30-09-12
Mesajlar: 1.478
Konular: 421
SUMASALI is on a distinguished road
Standart Esma Ül Hüsna

Esma Ül Hüsna

"B'ismi-llâh-ir Rahmân-ir Rahıym...


Esmâ'sıyla (muazzam, muhteşem mükemmel özellikleriyle) varlığımı yaratan, ismi Allâh olan Rahmân Rahıym'dir!
Bilelim ki, "isim" yalnızca, dikkati o isimlenene veya o isimle isimlenmişteki bir özelliğe işaret için kullanılır!
İsim, asla isimle işaret edileni bütünüyle anlatmaz ve açıklamaz! Yalnızca kimliğe veya bir özelliğe işaret eder!
Belki isim, çok özellikler taşıyana sadece dikkati yöneltmek için kullanılır.


Öncelikle şu gerçeği çok iyi fark edelim... "Allâh isimleri" olarak bildirilen özellikler, ötelerde bir tanrının çeşitli cici - güzel isimleri midir? Yoksa bir "varlık - vücud sahibi" kabul edilenlerin tüm özelliklerini, asılları itibarıyla "yok"ken; "zıll = gölge" varlığına verilen isimden ve açığa çıkan özelliğinden dolayı, duyu ve şartlanmanın ayrı bir varlık verdiği; gerçekte ise "Allâh" ismiyle işaret edilenin yaratış özelliklerine dikkat çekmek için midir?


Bu realite fark edilip kavranıldıktan sonra, konunun "Allâh isimleri" diye bilinen yanına gelelim.
"Zikir = insana hakikatini hatırlatıcı" olarak bildirilen Kur'ân-ı Kerîm, gerçekte, tümüyle "Ulûhiyet"i anlatan "El Esmâ ül Hüsnâ"nın açılımıdır!



İnsanın "hatırlaması" istenilen, kendisine talim edilmiş olan "esmâe külleha"dır! Yani, "var"lığını meydana getiren, "bildirilen isimlerin özelliklerinin tamamı"! Bunların bir kısmı Kur'ân-ı Kerîm'de bildirilmiş, bir kısmı da Rasûlullâh tarafından açıklanmıştır. Bu yüzdendir ki, asla, her şey bu doksan dokuz isimden ibarettir, denemez! Misal verelim... Rab, Mevlâ, Kariyb, Hallak gibi bazı isimler Kurân'da mevcut olmasına rağmen doksan dokuz isim arasında sayılmamıştır. "... Yef'alu ma yuriyd" âyetinde (2.Bakara: 253) bildirilen "İrade sıfatının" (dilediğini oluşturma) adı olan

"Müriyd" ismi de gene bu isimler arasında bildirilmemiştir. Buna karşın Celiyl, Vâcid, Mâcid gibi bazı isimler ise doksan dokuz isim içinde var olmasına karşın, Kur'ân-ı Kerîm'de geçmez. İşte bu yüzdendir ki, Allâh ismiyle işaret edilenin, ilminde seyrini oluşturan "Esmâ mertebesi" olarak tanımlanan isimlerini (özelliklerini - Kuantum Potansiyel) doksan dokuz ile sınırlamak çok yanlış olur. Belki, insana hakikatini hatırlaması için bu kadar isim özelliği bildirilmiştir; hakikatini hatırlayıp yaşayan ise hadsiz hesapsız bilinmeyen başka isimlerin özellikleriyle yaşar; diyebiliriz. Ayrıca, cennet diye tanımlanan yaşam boyutunun dahi buna işaret ettiği söylenebilir. Evren içre evrenler gerçeğini var kılan sayısız özelliklere işaret eden isimlerden ise hiç haberimiz yoktur belki de!
Derin düşünce (Ulül Elbab = öze ermişler) indînde kullanılan "zıll vücud = gölge varlık" tanımlaması, o varlığın bizâtihi "var" olmayıp; algılayana GÖRE "Allâh isimlerinin bileşimi olarak" açığa çıkışına işaret eder.


Hatta gerçeği hakkıyla dillendirmek gerekirse, "Esmâ bileşimi" tanımlaması dahi bir mecazdır; çoklu algılayan anlayışları, Tek'il realiteye adapte içindir. Zira mutlak hakikat, her an yeni bir şe'nde olan "çok boyutlu tek kare resim" seyridir! "Esmâ bileşimi" denilen ise resimdeki bir fırça darbesi! Algılanan her "şey", ismi nedeniyle, sanki Allâh'ın Esmâ'sı itibarıyla O'nun gayrı olarak sanılsa dahi, -O ötede tanrı olmadığı için-, hakikatte, o isimle isimlenmiş varlık, Allâh Esmâ'sı nedeniyle "var"lık olarak algılanandır! Bununla beraber, Esmâ ile işaret edilen ise, bölünmez, cüzlere ayrılmaz, cüzlerden oluşmamış mutlak Tek, sınırsızlık ve sonsuzluk kavramından dahi berîdir; "Ehad'üs Samed"dir ve Kur'ân-ı Kerîm'de bir kere vurgulanır bu şekliyle! "Allâhu lâ ğayra HÛ! - Allâh var, gayrı yok!" Ki bunu beşer aklı havsalası kavrayamaz! Ancak, vahiy veya ilham ilmi bilgisi olarak şuura yansır ve "seyri" oluşur! Akıl, mantık, muhakeme adım atamaz burada! Fikir yürütenin yolu dalâlet olur! Bu konunun tartışılması mümkün değildir!



Tartışan ise, yalnızca cehli dillendirmek için var olandır! Cebrâil'in, "bir adım atarsam yanarım" diye dillendirdiği gerçekliktir bu husus!
Fark edilmelidir ki, "Allâh Esmâ'sında İlim" özelliğine işaret eden isim vardır; Allâh'ın aklına işaret eden bir isim yoktur; çünkü bu muhaldir! Akıl, çokluk algılamasının oluşması için yaratılmış olan beyin işleyiş düzenine verilen isimdir! Esasen "Akl-ı küll" veya "Akl-ı evvel" tanımlamaları dahi mecazî ve izafeten kullanılır; gerçekte "İlim" vasfının açığa çıkması sisteminin aldığı isimden başka bir şey değildir. Birimin derûnundaki, hakikatindeki "ilim" boyutunun tanımlaması "Akl-ı küll"dür ki, "vahiy"in kökeni dahi budur. "Akl-ı evvel" ise tamamıyla yakıştırma bir tâbir olup, ehli olmayana Esmâ mertebesinin "şe'n"deki "ilim" boyutunu tarif için kullanılmıştır. "AN" içre geçerli "ilim"e işaret yollu olarak.
__________________
''yâ leytenî küntü turâbâ"
" keşke toprak olsaydım "...
SUMASALI isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
-