Tekil Mesaj gösterimi
Okunmamış 01-02-13, 17:11   #2 (permalink)
SUMASALI
TECRÜBELİ ÜYE
 
SUMASALI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 30-09-12
Mesajlar: 1.478
Konular: 421
SUMASALI is on a distinguished road
Standart

Devamı...



Nitekim Yüce Allah, ayette, önce verip daha sonra bundan vazgeçeni, kınayarak şöyle buyurmaktadır:

“Azıcık verip, sonra keser.”453
Yani, az verip arkasını keser. Devamlı oluş, cennet nimetlerine aittir. Dünya nimetlerinin bu vasıfta olmaması, onların bir kusurudur. Bu durum, iyice düşünüldüğünde şu ayetten anlaşılmaktadır:

“Onlar tükenmeyen, arkası kesilmeyen ve kendilerinden men edilmeyen meyveler içindedirler ”454


Sizler, cennet nimetlerine rağbet ederek dünya nimetlerinden yüz çeviriniz. Çünkü bunlar, kısa süreli ve çoğu sizden esirgenen nimetlerdir.

Selefin ahlakından biri de, isteyeni boş çevirmemektir. Az olsa da, isteyene mutlaka bir şey verirlerdi. Çünkü Rasulullah (s.a), şöyle buyurmuştur:

“Yarım hurma dahi sadaka ile de olsa kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz.”455


Yani, yarım hurmayı sadaka vererek kendinizi ateşten koruyunuz. Efendimiz (s.a.v) diğer bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:

“Gümüşle işlenmiş eğerli bir at üzerinde gelse bile, isteyenin hakkı vardır (onu boş çevirmeyiniz).”456
Başka bir hadislerinde de:

“İsteyeni boş çevirmeyin. Az bir şey olsa bile verin”457
buyurmuştur.

Hz. Aişe’ye, bir dilenci geldi. Bir şeyler istedi. O da, yanında bulunan tek bir üzüm tanesini verdi. Orada olanlar birbirlerine baktılar. Bunun üzerine onlara: “Buna niye şaşırıyorsunuz. Bu üzümde, hesaba konacak bir çok zerre vardır.”458
dedi.

Onların ahlaklarından biri de, kimseden bir şey istememeleridir Bununla birlikte kendilerine mubah bir şey teklif olunduğunda ona hayır dememezlerdi. Çünkü onlar, muhalefet etmeyi hoş görmez, ama uyum ve birlik içinde olmayı severlerdi. Bu, Rasulullah’ın (s.a.v) ahlakıdır. Çünkü, O’ndan bir şey istenildiğinde hiç “hayır” dememiştir. Eğer istenilen şeyi vermeye gücü yetmiyorsa, sessiz kalır, ona yine hayır demezdi.

Onlar, bu konuda bir kalb gibi olup, hayırlarda birlik hâlinde hareket ediyorlardı.

Onların ahlaklarından biri de, diğerlerinin görüşünü almadan, zoraki emir vermemekti. Onlardan hiç bir kimse başkalarını bırakıp nefislerini tercih etmezlerdi.

Yüce Allah ayeti kerimede salihlerin bu sıfatını şöyle anlatmıştır:

“Onların işleri, aralarında istişare ve danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkalarına harcarlar.”459


Yani işlerini istişare ile yürütürler. Onu içlerinden birkaç kişiye havale etmezler.

Kulun günü içinde şu dört ameli yapması müstehaptır: Oruç tutmak, sadaka vermek, hastaları ziyaret etmek ve cenazeye katılmak. Bu, müridlerin yoludur. Onlar bu tür işlere büyük bir istekle koşarlar. Bir hadiste, bu amelleri yapan kimsenin günahlarının affedileceği bildirilmiştir. Başka bir rivayette ise: “O kimse, cennete girer.”460
buyurulmuştur. Yalnız üçünü veya ikisini yapabilen kimselere, güzel niyetlerinden dolayı hepsini yapmış gibi sevap verilir.

Kul namazları cemaatle kılmayı hiç bırakmamalıdır. Özellikle ezanı işittiğinde veya mescidin civarında bulunduğunda, namazlarını hep cemaatle kılmalıdır. Mescidin civarında bulunmak demek, evi ile mescit arasında, üç evin bulunması demektir. Namaz kılmada en evla olan mescit, en yakın olan mescittir. Ancak daha fazla adım atması veya imamının daha faziletli olması gibi sebeplerle, uzak bir mescide gitmeyi tercih edebilir. Çünkü faziletli bir imamın peşinde namaz kılmak daha faziletlidir. Ayrıca o mescitte de namaz kılmayı, böylece o mescidin imar edilmesini düşünmesi de, oraya gitmeyi tercih etmede geçerli bir sebeptir.
Saîd b. el-Müseyyeb şöyle demiştir: “Beş vakit namazı cemaatle kılan kimse, karaları ve denizleri ibadetle doldurmuştur.”
Her namaz için, vakti girmeden önce abdest alır. Çünkü bu, namazları muhafaza etmek ve onu güzel korumak demektir.
Ebu’d-Derda, yemin ettiği pek duyulmadığı halde şöyle demiştir:

“Allah’a yeminle söylerim ki, şu üç amel Allah’ın en çok sevdiği işlerdendir. Sadaka vermek, cemaatle namaz kılmak üzere mescide gitmek ve insanlar arasını ıslah etmeye çalışmak.”

Camiye veya eve her girildiğinde iki rekat namaz kılınması müstehaptır. Nitekim bu, salihlerin amellerindendir. Kul evinden her çıktığında da iki rekat namaz kılar. Selef, abdest almadan evlerinden çıkmazlardı. Kulun abdesti her bozulduğunda, yeniden abdest alması müstehaptır. Her abdest aldığında da, iki rekat namaz kılar. Bunların hepsi, salihlerin amellerindendir. Abdestli iken vefat eden kimse, şehadet mertebesine ulaşır.

Evinden çıktığında şu duayı okumalıdır:
461



Bundan sonra, Fatiha, Felak ve Nâs surelerini okur.

Dört rekat kuşluk namazını terk etmemelidir. Bu miktarı artırarak sekiz veya oniki rekat da kılabilir. Ama bundan fazla artırmaz. İbadet etme şevki varsa, rekatları uzunca tutabilir. Bir yorgunluk hissederse, bunları kısaltır. Bu namazlarda zamm-ı süre olarak Şems, ve Duhâ sürelerini, Bakara süresinin ve Haşr süresinin son ayetlerini okur. Bundan sonra kuşluk vaktine tahsis edilen virdinin dışında dilediği kadar nafile namaz kılabilir. Çünkü bu vakit için belirlediği virdine devam etmesi lazımdır. Hz. Aîşe’den rivayet edilen bir hadiste, Hz. Peygamber’in (s.a) kuşluk namazını dört rekat olarak kıldığı ve bazen bunu artırdığı yer almaktadır.462


Bir hadis-i kudside şöyle buyrulmaktadır:

“Ey Ademoğlu! Benim için günün ilk kısmında (kuşluk vaktinde) dört rekat namaz kıl ki, sonunda sana kafi geleyim.”463


Ebu Tâlib’in kızı Ümmü Hânî’nin rivayet ettiği bir hadise göre; Hz. Peygamber (s.a.v), kuşluk namazını sekiz rekat kılmıştır.464

Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

“Ademoğlunun her sabah vücudundaki her organ ve eklem için bir sadaka vermesi gerekir. Onun vücudunda da üçyüz altmış mafsal bulunur. Bil ki, iyiliği emretmen bir sadakadır. Kötülükten sakındırman bir sadakadır. Zayıfa yardımcı olman bir sadakadır. Birisine yol göstermen bir sadakadır. Yoldan eziyet verici bir şeyi gidermen bir sadakadır. “Sübhanellah” demen bir sadakadır. “Lâilâheillellah” demen bir sadakaatır. Kuşluk vaktinde kılacağın iki rekat bir namaz ise, bunların hepsinin yerine geçer. Veya bunların hepsini içinde toplar.”465


Geçmiş alimlerin özelliklerinden biri de, sabah mescide erken gidip orada, namazı beklemeleri idi. Bunu pek faziletli görüyorlardı.

Tabiun’dan biri şöyle demiştir: “Fecir doğmadan önce camiye gittim. Ebu Hureyre’nin benden önce geldiğini gördüm. Bana şöyle dedi: “Ey kardeşim oğlu! Bu saatte seni evinden çıkarıp buraya getiren sebep nedir? “Sabah namazı için mi geldin? dedim. Bunun üzerine şöyle dedi: “Sana müjdeliyorum ki, bizler erkenden çıkıp camiye gitmemizi ve orada oturup sabah namazını beklememizi, Allah yolunda cihad etmeye veya Reaulullah’ın yanında cihatta bulunmaya denk sayıyorduk.”

Duaların makbul olacağı ümit edilen vakitlerin en faziletlileri dört tanedir. Bunlar seher vakti, güneşin doğduğu vakit, güneşin battığı vakit ve ezan ile ikamet arasındaki vakitlerdir. Gece ve gündüzün en faziletli vakitleri ise, farz namazların kılındığı vakitlerdir.

Cenab-ı Hakk’a dua edildiğinde, Esmaü’l-Hüsna’sının manası ile dua edilmelidir. Çünkü onlar Yüce Allah’ın sıfatlarıdır. Onlarla dua yapılmasını Cenab-ı Hakk sever. Hem Allah Teala, kullar bunları bilinsinler ve onlarla dua edilsin diye sıfatlarını açıklamıştır. Dua ederken mesela şöyle dua edebilir:

Ya Cebbâr, icbir kalbî: Ey her şeye hükmü geçen Allahım! kalbimi ıslah et, yaralarını sar.
Ya Ğeffâr, iğfir zenbî: Ey çok affedici Allahım! Günahımı affet.
Ya Rahman, irhamnî: Ey cok acıyıcı Allahım! Bana acı, beni himayene al.
Ya Tevvâb, tüb aleyye: Ey tövbeleri kabul eden Allahım! Benim tövbemi kabul buyur.
Ya Selâm, sellimnî: Ey kullarına emniyet ve güven veren Allahım! Beni dünya ve ahiret sıkıntılarından kurtar.

Cenab-ı Hakk’a, doksan dokuz ismiyle her gün ve her gece dua edilmesi müstehaptır. Rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Kim, Cenab-ı Hakk’ın isimlerini sayarsa cennete girer.”466
Esmau’l-Hüsna muhtelif ayetlerde yer almaktadır. Kim bunları kesin bir şekilde inanarak okursa Kur’an’ı hatmetmiş gibi sevap alır. Böyle okunmaları zor gelirse, o zaman bunları nasıl ezberlemiş ise, öyle okur. Çünkü Esma-ı İlâhî’yi Kur’an’daki sıralarına göre okumak şart değildir. Mesela; alfabetik bir sıra ile onları okuyabilir. Buna göre, önce elifle başlayanları, sonra sıra ile diğerlerini okuyabilir. Mesela:

Ya Allah, Ya Evvelü, Ya Âhiru, Ya Bâriu şeklinde sıralayabilir.

Eğer aynı harfle başlayan isimlerden bir veya bir kaçını hatırlayamazsa, diğer harfe geçer ve böylece kendisi için kolay olan şekilde okumaya devam eder. Eğer bu şekilde zikrettiği ilahi simler, doksan dokuz tane olursa bu yeterli olur, Çünkü sayıyı tamamlamıştır. Böylece hadiste müjdelenen fazileti elde etmiş olur.

TESBİH NAMAZI


Tesbih namazının, biri gecesinde biri de gündüzünde olmak üzere cuma günü iki defa kılması müstehaptır. Bu namaz dört rekatlı olup, üçyüz tesbihten meydana gelir. Gündüz kılındığında, iki rekat sonunda selam verilmez. Gece kılındığında ise, ikişer rekatlar halinde kılınır. Selef-i salihin bu namazı kılıyor ve bereketini görüyorlardı. Onun faziletini aralarında konuşup kılınmasına teşvik ediyorlardı. Bu konuda bize iki rivayet ulaşmıştır. Bunların biri, Hakem b. Ebân’ın İkrime’den, o da İbn Abbas’tan rivayet ettiği şu hadistir. Rasulullah (s.a.v), Abbas b. Abdulmuttalib’e şöyle buyurmuştur:

“Sana birşey vereyim, bir şey hediye edeyim mi? Onu yaptığında Allah, senin günahlarını, ilk günahlarını, son günahlarını, eskisini, yenisini, yanlışlıkla yaptığını, kasden yaptığını, gizlisini ve açığını hepsini affeder: Sen dört rekat namaz kılarsın. Her rekatında Fatiha’yı ve bir zammı süreyi okursun, bundan sonra kıyam halinde on beş defa:

Sübhânellahi velhamdü lillahi ve lâ ilâhe illallahu vellahü Ekber tesbihini söylersin. Sonra Allahu ekber der rükûa gider, orada bunu, on defa söylersin. Sonra secdeye varır, on defa secdede söylersin. On defa secdeden kalktığında aradaki oturuşta söylersin., On defa tekrar secdeye gittiğinde söylersin. Sonra secdeden kalkıp oturur ve yine on defa söylersin. Sonra ayağa kalkarsın. Böylece her rekatta yetmiş beş tesbih getirmiş olursun. Diğer rekatları da, aynı şekilde kılarsın.

Bu namazı her gün kılman mümkün ise kıl, eğer kılamazsan her cuma günü kıl, bunu da yapamazsan her ay; yapamazsan senede bir; yapamazsan ömründe bir defa bu namazı kıl” buyurdu.467

Ebu Davud es-Sicistanî’ demiştir ki: Tesbih namazı hakkında gelen rivayetlerin en sahihi budur.

Diğer bir haberde ise şöyle buyurulur:

“Tesbih namazını kılan bir kimse, iftitah tekbirinden sonra sübhanekeyi oku. Peşinden onbeş defa tesbih getirir. Sonra Fatiha ve bir süre okur. Bunun ardından on defa tesbih getirir. Böylece kıyamında yirmi beş defa tesbih getirmiş olur. Sonra rükûa varır. Anlatıldığı gibi devam eder. Ancak ikinci secdeden kalkılınca iki rekat arasında tesbih getirmez. Son oturuşta da tesbih getirmez.”

Abdullah b. Zeyyad b. Sem’an’ın, Muaviye b. Abdullah b. Cafer’in babasından rivayet ettiğine göre, Hz Peygamber (s.a.v), ona tesbih namazını öğretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Tekbir alarak namaza başlarsın.” Sonra ona, yukarıdaki şekliyle namazı anlattı.
Bu rivayette tesbihe şu ilave vardır:

Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm

Peşinden: “Bunu, onbeş defa söylersin” buyurdu. İkinci secdeden sonra kıyam esnasında tesbih okumasını zikretmedi. Bu rivayet, iki vecihten dolayı bana daha sevimli gelmektedir.

Bu, Abdullah b. Mübarek’in tercihidir. Sehl b. Asım’ın İbnu Vehb’den rivayet ettiğine göre o, şöyle demiştir:

“İbnul-Mübarek’e tesbih namazından sordum. Şöyle dedi:

“Tekbir aldıktan sonra Sübhanellahi ve’l-Hamdü lillah” şeklindeki tesbihi, on beş defa okur. Peşinden Euzü-besmele ile Fatiha ve zammı sureyi okur. Peşinden aynı tesbihi on defa okur. Rükuya varır. Rükuda on defa tesbih okur. Secde ve ara oturuşta da anlatıldığı şekilde tesbihleri okur. Bunların toplamı yetmiş beş tesbih eder. Her rakette aynı şekilde tesbihleri söyleyerek dört rekat namaz kılar. Ancak bu namazı gece kılarsa, iki rekatte bir selam verir. Gündüz kılarsa dört rekatta selam verir. Böyle kılmak bana daha sevimli gelmektedir.”

Namaz kılan kimse bu tesbihatları parmaklarıyla saymak istiyorsa, rükuda elleri dizlerinin üzerinde ve secdede elleri yerde olduğu halde sayabilir.

Muhammed b. Cabir’den nakletildiğine göre o şöyle demiştir:

-İbnu’l-Mübarek’e tesbih namazını kılarken ikinci secdeden sonra, ayağa kalkmadan oturup tesbih getireyim mi? dedim.

-Hayır, bu oturuş, namazın sünnetlerinden değildir.” dedi.

İbnu Ebî Rüzme, İbnu’l-Mübarek’ten şunu nakleder. Ben İbnu Mubarek’e: Tesbih namazı kılarken, rükuda üç defa: “Sübhâne Rabbiyel Azîm”, secdede üç defa: “Sübhâne Rabbiyel A’lâ” diyeyim mi?” diye sordum:

-Evet, dedi. Ben:

-Peki, sehiv secdesi yapıldığında, on defa tesbih okunur mu?” dedim.

-Hayır. Tesbih namazı, ancak üçyüz tesbihten ibarettir, dedi.

Tesbih namazında okunacak zammı surenin, yirmi ayetin üzerinde olması daha iyidir. Abdullah b. Ca’fer’in, İsmail b. Rafî’den naklettiği haberde Hz. Peygamber’in (s.a.v) tesbih namazında, Fatiha’dan sonra yirmi veya daha fazla ayet okuduğu rivayet edilmiştir.

Aynı şekilde tesbihe “Lâ Havle” kısmının eklenmesini güzel buluyorum.

Son rivayete uygun olarak eğer her rekatta Fatiha ile beraber İhlas suresini on defa okursa, hem ayet sayısı artmış olur, hem de daha fazla sevap alır.
__________________
''yâ leytenî küntü turâbâ"
" keşke toprak olsaydım "...
SUMASALI isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla