Tekil Mesaj gösterimi
Okunmamış 31-01-14, 03:02   #2 (permalink)
Hak Sever
YENİ ÜYE
 
Üyelik tarihi: 31-01-14
Mesajlar: 1
Konular: 0
Hak Sever is on a distinguished road
Standart

Seyyid Muhammed hakimden Halumiye Esmaları Hakkında Bilgi
Allah’tan başarı dileyerek ben de şunu söylemekteyim.
Filozoflar (hükema) arasında yaygın olan görüşe göre Tıba-i Tâmm-ı Halûme, İdris (a.s.)’den nakledilmiş ve (ondan da) Yunan filozoflarına ulaşmıştır. Hatta Aristoteles, riyaziyat yolu ile bu ilmi öğrenmeğe çalışmış ve İskender’e de öğretmiştir.
(Yukarıda altı kelime olarak zikrettiğimiz) bu isimler Süryanice olup, hıfzından hiçbir şeyin kaybolmadığı “ey gaybı bilen (yâ Alleme’l-Guyûb)” kelimelerinde olduğu gibi dört harfli (rubaî) isimlere benzer. Bu isimler, Allah’ın isleridir. Buna “hıfzından hiçbir şey kaybolmaz” ifadesi eklenmiştir. (Ancak bu isim) kendisinde, Emir Alemi’nden melekler bulunması sebebiyle, Müşteri (gezegenine) ait kılınmıştır. Kim, gerekli şartları yerine getirerek bununla meşgul olursa, meşgul olmaktan uzak kalanlara kapalı olan ilim, himmeti kadar kendisinde açığa çıkar.
İşte Temâgis, Ba’deân, Yesevvâd, Vagdâs, Nugnâ, ve Gâdis kelimeleri, insanlığa özel olan düşünen nefsin ruhaniyetine nisbet edilen, Süryanice isimlerden oluşan kelimelerdir. Bu ise, Zeyd, Amr ve Bekir gibi bizzat insanî şahıslar arasında ortak bir ruh olup, özünde bir farklılık yoktur. (İşte bu ruh) bir kralın bir şehri idare ettiği gibi; Zeyd, Amr, Bekir ve Halid’in cesetlerini idare eder. Nasıl ki, şehir kralın bizzat kendisi olmadığı gibi, kral da bizzat şehrin kendisi değilse ve hatta kral şehrin ne içinde ne de dışında değil ise; Kâmil Tabiat da, Zeyd, Amr, Bekir ve Halid’e ait cesetlerin ne içindedir ne de dışında. Ruhların bedeni idare etmelerinin farklı oluşu, kabiliyet (isti’dat)’in farklılığı ve Nuru’l- Beydâ’22 nın kendisine ulaşmasına mani olan engellerin ortadan kalkmaması sebebiyledir. Diğer bir ifadeyle, Allah-u Tealâ “Ol” hitabı ile Emir Alemi’nden bir ruh yaratmış ve onu insan fertlerinin genel yöneticisi kılmıştır. Bu ruhun başlangıcı Safiy (Hz. Adem)’in (salat ve selam Hz. Muhammed ve onun ehli ile Hz. Adem’in üzerine olsun) şahsında tezahür etmiştir. İşte bu ruh, üflenmiş ruh (ruhu’l-menfûh) diye ifade edilen ruhtur ki, Allah’ın hikmeti ile unsurların birleşmesinden ortaya çıkmış olan hayvanî ruhtan başkadır. Bu hayvanî ruh, yönetici (müdebbir) ruh ile ceset arasında bir vasıtadır. Bunu bil ve bu konuda hassas ol.
Bu yönetici ruh, yüce Allah’ın halifesi konumundaki ruhanî bir insandır. Bu ruhun, herkesin tabiatına uygun düşen ruhanî tecellilerin mazharı olan, şerefli, yüce, olgun ve olgunluk veren Mebde-i Feyyaz23’dan, olgunluğu tam olarak elde etme yeteneği vardır. Bu ruh, herkesin tabiatına uygun biçimde, kabiliyeti ve sanatı kadar (cesedi) idare eder ve engelleri ortadan kaldırır. Bir başka deyişle, bu insanî ruh, şanı yüce olan Allah’ın fiilî melekleri gibi büyük bir melektir. Bunu nasıl açıklayacağımız sorulursa, şöyle diyebiliriz: Kur’an’da “.. bir iş çevirenler hakkı için ...” ( naziat 5 ) ayetinde de belirtildiği gibi, en büyük melik olan Allah’ın, mutlaka hizmetçileri ve vezirleri olması gerekir. Fakat bu ruh, Emir Alemi’ne ait olup, cisim ve cismanî olmadığı gibi bedene de bağlı olmayan (müfarık) ve aynı zamanda Allah’ın yaratığı olan bir emir (varlık)’tır. Allah dilediğini yaratır ve mülkünde dilediğini yapar.
İnsanlardan her birinin tabiatı olması (muntabi’) sebebiyle bu varlığın ismi, öncekilere göre “Kâmil Tabiat” veya “İnsanlığa ait Küllî Nefs”tir. Bu yabancı kelimelerin25, Kâmil Tabiat ile hikemî ve emrî açıdan bir bağlantı ve alakası vardır. (Bu alaka sebebiyle) harflere, güzel isimlere ve bahir ayetlere boyun eğen melikler gibi, Kâmil Tabiat da bu isimlere boyun eğer. Aynı şekilde, Kehyan26 (a.s.)’ın ism-i celale, Uhaydır27’ın Fatiha Suresi’ne ve diğer bazı (isimlerin de belli ayet ve isimlere) ait kılınması da bunun gibidir. Bunları ancak işin erbabı olanlar bilir.
Bu iş ile uğraşan, riyazet şartına, iç ve dış temizliğine devam eden herkese gaybın sırları açılır. Bunun başlangıcı uykuda meydana gelir. Çünkü, duyular (havâs) uykuda atıl kaldığı için, (insan ruhu) bu sırları almağa müsait olur. Mebde-i Feyyaz’dan elde edilen sırlar kendisine verilir ve böylece insani ruh bedeni uygun şekilde yönetir. Aynen bunun gibi Kâmil Tabiat da, çocuğu eğitmeye başlayan hakîm bir öğretmen gibi, kişiyi idare edip, onu üstadı gibi hikmet sahibi bir ârif oluncaya kadar eğitir ve ona tedricî olarak bilgi verir. Şayet kişi kıt anlayış sahibi ise, onu (daha çok) anlayış sahibi yapar, ağır ve gevşek ise, ona kendiliğinden keskinlik ve gayret, düşünen nefsi için de mevcut olan diğer olgunluklar meydana getirir. Bu durum, işin ehli olanlar tarafından görülmüş (meşhud), bu şekilde yaygınlaşmış (meşhur) ve tecrübe edilmiştir. Bundan dolayı bazıları şöyle demişlerdir: “Halume-i Tıbâ’, sufilerce kalbin çocuğu (veled-i kalb)28 diye isimlendirilmiştir.” Bu ifade, açıklanabilirlikten uzak değildir. Çünkü kalbin çocuğu, Nakşibendî mutasavvıflara göre Mumennak’ı29 çokça zikretmek suretiyle elde edilir. Bu kelime, Allah’ın ismi veya nefy-ü isbatı30 olup başka bir şey değildir. Bu zikir kalbin başkası (masivâ) ile bağlantısını keser ve kalbde arılık hasıl eder. Böylece, müdebbir ruhanî nefs olan Kâmil Tabiat, kendisi ile irtibat kurar. Zira Kâmil Tabiat’ın nefs ile irtibatı, yaratılıştan geldiği için, tabiatının gerektirdiği hükme göre onu yönetir. Böylece nefs, olgun, ârif, zekî ve hikmet sahibi olur. Çünkü zahidlik ile takvâ, her hikmetin aslı ve her akıl ve korkunun başıdır.
Her ne kadar bununla ilgili rivayet ve sözler olsa da, bu şerefli isimlerin manasını bilmiyoruz. Bu konuda, pek de itibar edilmeyen bazı rivayetler bulunsa da, bize kadar kesin bir şekilde ulaşmamıştır. Ancak, Mecritî’nin Gaye isimli eserinde zikrettiği azîmet31 dışında, İmam Sühreverdî eş- Şehid (k.s.)’in, kendi eliyle yazılmış olan bir nüshada, şerefli bir azîmet buldum. Bu risâleyi, taleb ve nazar ehlinin faydalanabilmesi için aynen aktarıyorum.
23 İslâm Filozofları, Allah’a, "eşyaya vücûd veren" anlamında "el-Mebdeü'l-Feyyâz" ismini vermişlerdir. Yine İslâm filozoflarından bazısının iddiasına göre; el-Mebdeü'l-Feyyâz, İlk Akıl (el-Aklu’l-Evvel), bazısına göre ise onuncu akıl (el-Aklü'l-Âşir) olan Fa’al Akıl (el-Aklü'l-Fa'âl) dır.
24 En-Naziat, 5.
25 Daha önce bahsedilen Temâgis, Ba’deân, Yesevvâd, Vagdâs, Nugnâ, ve Gâdîs kelimeleri kastedilmektedir.
26 Kehyân olarak okuduğumuz bu kelimenin de hangi dile ait olduğu ve anlamı hakkında bir bilgimiz bulunmamaktadır.
27 Metinde, bu kelime harekeli olarak, bu şekilde yazılmıştır. Kelime anlamı itibariyle, küçük yeşil bir sinek veya göz hastalığı anlamına gelen Uhaydır kelimesinin, konumuz açısından ne anlama geldiği hususunda bir şey söyleyemiyoruz. Ancak özel bir isim olduğunu tahmin edebiliyoruz. Zaten yazar da, parağrafın son cümlesinde, bunların esrarlı kelimeler olduğunu belirtiyor.


İlim bir noktaydı cahiller onu çoğalttı.
Hak Sever isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla