Dilek Duası  

Go Back   Dilek Duası > DİNİMİZ İSLAM > Kur'an-ı Kerim > Kur'an-ı Kerim Tefsiri

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ö.N.Bilmen 114 Nas Suresi doguasya Kur'an-ı Kerim Tefsiri 1 12-11-12 13:36
Ö.N.Bilmen 87 A'la Suresi doguasya Kur'an-ı Kerim Tefsiri 0 26-11-11 20:44
Ö.N.Bilmen 95 Tin Suresi doguasya Kur'an-ı Kerim Tefsiri 0 26-11-11 20:23
Elmalılı H.Yazır 77 Mürselat Suresi Meali doguasya Kur'an-ı Kerim Meali 0 25-11-11 15:59
77 Mürselat Suresi Arapça Okunuşu doguasya Sureler 0 23-11-11 21:17

Yeni Konu aç Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 26-11-11, 21:01   #1 (permalink)
doguasya
ziyaretçi
 
Mesajlar: n/a
Konular: 6
Standart Ö.N.Bilmen 77 Mürselat Suresi

Ö.N.Bilmen 77 Mürselat Suresi

Bu mübarek sûre, "El-Hümeze" sûresinden sonra Resûl-i Ekrem, Mekke-i Mükerreme'de "Minâ" mevkiindeki bir mağarada iken nazil olmuştur. Elli âyet-i kerîmeyi içermektedir. Mürselâta, yâni Allah tarafından gönderilmiş meleklere yemîn ile başladığı için kendisine böyle "El-Mürselât" sûresi adı verilmiştir. Maamafih "Urf" sûresi ismine de sahiptir.
Bu sûre-i celîle, kendisinden evvelki "El - İnsan" süresindeki vâ'da ve tehdide ait beyanların doğruluğunu araştırıp açıkladığı için aralarında büyük bir irtibat vardır.
Başlıca konuları şunlardır:
1. Kıyametin şüphesiz vuku bulacağına dair birçok kudret eseri üzerine yemîn etmek.
2. Ahiret gününün alâmetlerini ve bâzı kudret eserlerini açıklamak ve ilân etmek.
3. Kâfirlere azap edileceğini ihtar etmek, takva sahibi zâtları da nimetlere kavuşturmakla müjdelemek.
4. Çeşitli ilâhî kudret eserlerini görüp te takdîr edemeyen ve bir nice hakikatleri yalanlayan kimseleri kınamak ve helak ile tehdîd etmek.


1. Andolsun, maruf ile gönderilmişlere.
1. Bu mübarek âyetler ile kıyamet gününün her hâlde meydana geleceğini ihtar için çeşitli vazifeleri bulunan meleklere yemîn ediyor. Şöyle ki: (Andolsun maruf ile gönderilmişlere.) yâni: İhsan ile, ilâhî hikmetler ile Peygamberlere gönderilmiş olan meleklere ilâhî vahyi, tebliğ etmekle emrolunan o yüce zümrelere andolsun.
Bir görüşe göre de gönderilmişlerden maksat. Peygamberlerdir ki: Ümmetlerine ilâhî dinî teblîğ ve telkin ile emrolunmuşlardır. Gönderilmişlerden maksat: Rüzgârlar da olabilir ki: Onlar da yer yüzüne dağılarak hayra ve feyz ile berekete vesîle bulunmaktadırlar.
"Örf" âdet, ihsan, iyilik ve birbirinin ardınca gitmek manasınadır.


2. Ve pek sür'at M esmekle esenlere.
2. (Ve) Andolsun (pek sür'atli esmekle esenlere) yâni: Şiddetli rüzgârlara, öyle rüzgârlar gibi her tarafa sür'atle dağılıp giden meleklere de andolsun.
"ÂSıfat" Esmeleri, yürümeleri sür'atli olan şeyler, zelzeleler gibi helak edici alâmetler demektir. "Asf" da katı esmek ve ekini vakitsiz biçmek manasınadır. Meleklere bu isim de verilmiş demektir.


3. Ve yaymakla yayıverenlere.
3. (Ve) Andolsun (yaymakla yayıverenlere.) yâni: Yer yüzünde ilâhî hükümleri yaymakla emrolunan meleklere de veya havada bulutları dağıtan, yağmurları yayan rüzgârlara da andolsun.


4. Sonra ayırmakla ayıranlara.
4. (Sonra ayırmakla ayıranlara) da, yâni: Allah-ü Teâlâ'nın emirleri ile yere inerek hak ile bâtılın, hidâyet ile sapıklığın aralarını ayırmakla emrolunana veya rızıkları ve ecelleri ayırmakla mükellef bulunan meleklere de veya Cenab-ı Hak'kın emirlerini, yasaklarını Ümmetlerine teblîğ ve telkin eden Peygamberlere de veyahut hak ile bâtılın, helâl ile haramın aralarını ayıran Kuran âyetlerine de andolsun.


5. Sonra bir öğüt bırakanlara.
5. (Sonra bir öğüt bırakanlara) da andolsun. Yâni: Birer nasihati içeren âyetleri Peygamberlere indirmiş olan Meleklere de veya insanların kalplerinde zikr ve düşüncenin uyanmasına, Allah'ın kudretini hatırlamalarına vesîle olan rüzgârlara da andolsun.
Melekler, manevî varlıklar olup güzellik ve hareket sürati itibariyle rüzgârlar gibi oldukları cihetle kendileri rüzgârlara ait vasıflar ile vasıflanmış bulunmaktadırlar.


6. özür dilemek veya korkutmak için.
6. Evet.. (Özrü bildirmek veya korkutmak için) Yâni: Hakkı yerine getirenler hakkında mazeret teşkil edecek şeyleri bildirmek ve iptal ve inkâr edenleri de, Allah'ın azabı ile korkutmak için ilâhî vahyi Peygamberlere getirmiş olan meleklere de andolsun.


7. Şüphe yok ki: O va'd olunduğunuz şey, elbette vuku bulacaktır.
7. (Şüphe yok ki:) Ey insanlar!. (O vâ'd olunduğunuz şey) O kıyamet günü, veya hayır ve şer adına size haber verilen her şey (elbette vuku bulacaktır) işte bu, yeminin cevabıdır. Bu pek mühim, düşünülmesi ic ab eden bir vaziyet, bir hâdisedir bundan dolayıdır ki, kendisi için öyle çeşitli şekillerde yemîn edilmiştir.


8. Artık o zamanki: Yıldızların ışıkları gider.
8. Bu mübarek âyetler de kıyametin habercilerinden olmak üzere bir takım müthiş hâdiselerin meydana geleceğini haber veriyor. Ümmetlerin sorguya çekilecekleri müthiş bir güne işaret ediyor. Bir çok eski inkarcı kavimlerin helake uğramış olduklarını bir ibret numunesi olmak üzere sonrakilere bildiriyor. İnkarcı şekilde yaşayanları helak ile tehdit buyurmaktadır. Şöyle ki: Ey inkarcılar!. Bir kere düşünün.. (Artık o zaman ki: Yıldızların) O kadar çok ve parlak oldukları hâlde (ışıkları gider) mahvolur.
"Tanış" eskimek, mahvolmak, giderilmek manasınadır.


9. Ve o vakit ki: Gök yarılır.
9. (Ve o vakit ki: Gök yarılır.) Açılır, yarılır, parçalanır.


10. Ve o an ki: Dağlar, dağılıverir.
10. (Ve o anki: Dağlar, dağılıverir.) Sür'atle yerlerinden koparılmış olurlar, rüzgârların şiddetîle darmadağın olur, kendilerinden bir iz bile kalmaz. "Nesf" vurmak, yıkmak, koparıp atmak demektir.
11. Ve o zaman ki: Peygamberlere belli bir müddet verilmiş olur.
11. (Ve o zaman ki: Peygamberlere) Kendilerine ümmetleri arasındaki dâvaların halledilmesi için, ümmetleri üzerine şahitlikle bulunmaları için (belli bir müddet verilir.) o Peygamberler, belirli bir vakit olan kıyamet gününde şahitlik için hazır bulunurlar.
"Tekit" Bir şey için bir vakit tâyin etmek demektir.


12. Hangi vakte ertelenmiştir?.
12. Denilir ki: O Peygamber için takdir edilen gün (Hangi vakte ertelendi?.) yâni: O Peygamberlere ait işler, onların ümmetleri hakkındaki şahitlikleri ve mü'mîn zâtların nimetlere erişmeleri, kâfirlerin de azaplara kavuşmaları hangi bir güne bırakılmıştır?. O ne mühim bir gün olacaktır...


13. Ayırma gününe -ertelendi-.
13. Böyle bir suale cevaben buyruluyor ki: (Ayırma gününe) Ertelenmiştir. Yâni: Milletlerin mahşerde toplanarak hesaba çekilecekleri bir güne tehir edilmiştir.


14. O ayırma gününün ne olduğunu sana ne bildirdi?.
14. (O ayırma) Günü, ne kadar müthiştir. O hesap (gününün ne olduğunu) onun şiddetini, heybetini (sana ne bildirdi?) onun mahiyetini kimse bilip hakkiyle takdir ve tâyin edemez. O pek şiddetlidir, pek çok felâketleri içermektedir.


15. O gün vay hâline yalanlayanların.
15. (O gün vay hâline yalanlayanların.) O müthiş günü yalanlayıp duranların o pek şiddetli gündeki hâlleri ne kadar feci, ne kadar felâkete uğramış bulunacaklar.
"Veyl" bir kelimesi azaptır, vay hâline, helak olası gibi bir mânâyı ifade eder, tekdir etmek sakındırmak, başa kakmak için kullanılır. Cehennemde bir vadinin de adıdır.


16. Evvelkileri helak etmedik mi?.
16. Kâfirler, âhirette, öyle şiddetli azaplara tutulacaklarını nasıl inkâr edebilirler?. Nice kâfirler, inkârları yüzünden daha dünyada iken de bir nice azaplara, felâketlere uğratılmış değil midirler?. İşte Cenab-ı Hak buyuruyor ki: (Evvelkileri helak etmedik mi?) Peygamberlerini yalanlayan Nüh, Semüd ve Ad kavimleri gibi inkarcıları bir nice felâketlere daha dünyadalar iken uğratmadık mı?. Bunların müthiş tarihi hâlleri bilmektedir.


17.. Sonra arkadaki I erin i onlara tâbi kılarız.
17. (Sonra arkadakilerini) Onlardan sonra dünyaya gelen, onlar gibi küfür ve yalanlama içinde yaşamakta bulunan kimseleri de (onlara) o vaktİle helake uğratılmış olanlara (tâbi kılarız.) bu sonrakileri de öyle müthiş dünyevî felâketlere uğratırız. Bu sonrakiler de kendi inkârlarının, kötü hareketlerinin cezalarına daha dünyada iken uğramı; olurlar, onlar, hiç böyle bir akıbeti düşünmezler mi?.
Bu âyet-i kerîme: Peygamberimizi inkâr eden, Kur'an âyetlerini yalan sayan kâfirler için pek şiddetli bir tehdidi içermektedir.


18. İşte günahkârlara böyle yaparız.
18. (İşte günahkârlara böyle yaparız.) Bu hususta Allah'ın sünneti böyle cereyan etmektedir. Eskiler hakkında da, sonrakiler hakkında da hikmetin gereğine göre Allah'ın takdiri tecellî eder. Hiç bir inkarcı azabın pençesinden yakasını kurtaramaz. Er geç lâyık olduğu cezaya kavuşur.


19. O gün vay hâline yalanlayanların.
19. (O gün) O kendilerinin helak olacakları zaman (vay hâline yalanlayanların.) Allah-ü Teâlâ'nın âyetlerini. Peygamberlerini yalanlayanların artık ne kadar helake, azaba uğrayacakları muhakkaktır. Onlar, böyle bir akıbeti hiç düşünmezler mi?.
Bu süre-i Celîle'de "Veyl" âyeti, tekrar etmektedir. Bundaki hikmet ise inkarcıların şahısları, kötü kuruntuları, fena hareketleri çeşitli ve fazla olduğu için haklarındaki dünyevî ve uhrevî azapların da çeşitli ve hak ettiklerine göre başka başka olacağına işaretten vesâireden ibarettir. Ve o inkarcıların tekrar tekrar tehdîd ile ibret dairesine davet faydasını da içermektedir.


20. Sizi bir değersiz sudan yaratmadık mı?.
20. Bu mübarek âyetler de Kerem Sahibi Yaratıcının insanları ne kadar üstün; eşsiz bir şekilde yaratmış, kendilerini nasıl kıymetli uzuvlara nail buyurmuş olduğunu bildiriyor. Ve Cenab-ı Hak'kın insanları barındırmak için yer sahasını yaratmış, orada yüksek dağları ve lezzetli suları vücuda getirmiş olduğunu beyan ve bu gibi nimetleri inkâr edenleri helak ile tehdîd ve tekdir buyurmaktadır.
Şöyle ki: Ey kıyameti inkâr edenler, ey insanlığın yeni bir hayata erdirilerek mahşere sevk edileceğini yalan sanan gafiller!. (Sizi bir değersiz sudan) bir. damla meniden, öyle kıymetsiz bir nutfeden (yaratmadık mı?) artık sizi öyle bir damla sudan yaratmaya kaadir olan bir Yüce Yaratıcı, sizi öldürdükten sonra, tekrar hayata kavuşturamaz mı?. Elbette ki, fazlasıyla kavuşturabilir. Siz bunu neden anlayamıyorsunuz.
"Mehîn" hakîr, zayıf, az, kıymetsiz şey demektir.


21. İmdi onu bir sağlam yerde -bulunur- kıldık.
21. O Kudret Sahibi Yaratıcı, şöyle de buyuruyor: (İmdi) Bir kere düşünün (onu) o su damlasını (bir sağlam karargâhta) ana rahminde bulunur (kıldık.) orada kıldı, büyüyüp gelişti.


22. Belli bir müddete kadar.
22. (Belli bir müddete kadar.) Doğum zamanına kadar o ana rahminde kalıverdiniz, o müddet ise dokuz ay veya daha az veya daha çok bulunmaktadır.


23. İşte biz kaadir olduk, artık ne güzel kaadir olanlar!.
23. (Belli biz kaadir olduk.) Öyle bir damla sudan bir insan olmak üzere sizi yaratıp hayata kavuşturduk. Buna başkaları kaadir olamaz.
Yahut: Sizin öyle meydana gelmenizi, yüce zatını takdîr etmiştir. Bunu başkası takdîr edemez. (Artık) Biz, yâni kudret ve azamet sahibi olan Yüce Zatını ehadiyetini (Ne güzel kaadir olanlar.) bulunmaktayız.


24. O gün vay hâline yalanlayanların.
24. (O gün) O âhirete varacakları zaman (vay hâline yalanlayanların.) böyle eşsiz bir şekilde yaratmayı ve onların âhirette yeniden hayata kavuşturulacaklarını inkâr eden, yalanlamaya cür'et gösteren kâfirler, elbette, helake mâruz kalacaklardır. O akıbeti beklesinler.


25. Biz yeri bir toplantı yeri yapmadık mı?.
25. O inkarcılar, şunu da düşünmezler mi ki: (Biz) Yüce Zatını, kudret ve azametle (yeryüzünü bir toplantı yeri yapmadık mı?.) yer sahasını insanların ve daha bir nice hayat sahibi mahlûkların bir ikâmetgâhları hâlinde bulundurmadık mı?
"Kifat" toplanan ve ilâve olunan ve süratle yürüyüp uçuşan şey demektir.


26. Dirilere ve ölülere.
26. Evet.. O yer sahasını (Dirilere ve ölülere..) bir toplantı yeri kılmış olduk, hayatta olanlar, o yer yüzünde, kendi evlerinde yaşarlar, ölüler de o yerin içine defnedilirler, oralarda ölülerin birer ikâmetgâhı mesabesindedir. Bunun içindir ki: Mezara tecâvüz edilmesi, caiz değildir. Çünkü herkesin ikâmetgâhı tecâvüzden korunmuştur.


27. Ve orada, yüksek, sabit dağlar kıldık, ve size bir tatlı su içirdik.
27. (Ve) Ey insanlar!. Şuna da bakınız ki: (orada) Yeryüzünde (yüksek, sabit dağlar kıldık.) Bu dağlar, arz tabakalarının üst kısmından en derin olan tabakalarına kadar rabtedilmiş bulunmaktadır, (ve) Ey insanlar!, (size bir tatlı su içirdik.) Bu sular, kısmen bulutlardan gelerek dağların içerlerinde toplanan sulardır. Kısmen de yeryüzünde eriyerek içersinde nüfuz eden kar sularıdır. Büyük bir kısmı da yer tabakaları içinde bulunup onlardan dışarı fışkıran sulardır. Velhâsıl bu suların hepsi de birer hayat kaynağı, birer ilâhî lütuftur.. Su bulunmadığı takdirde hayatın devamı mümkün olamaz. Bunların şükrünü, yerine getirmek bunları bize ihsan buyurmuş olan Yaratıcımızın varlığını, kudret ve azametini tasdik etmek icâbetmez mi?. Elbette ki, icabeder.
"Revâsi" sabit dağlar demektir. "Şamihât" büyük, yüksek yerler manasınadır. "Fürat" da tatlı su demektir. Ve Kufe'de bir ırmak adıdır.


28. O gün vay hâline yalanlayanların.
28. Artık (O gün) o kıyamet zamanında (vay hâline yalanlayanların.) evet.. Bu kadar ilâhî nimetlerin kadrini takdir, şükrünü edâ etmeyen, Allah'ın birliğini, âhiret gününü inkâr eyleyen dinsizlerin vay hâllerine, elbette ki, onlar helake, Allah'ın kahrına lâyık olmuşlardır.


29. Kendisini yalanladığınız şeye gidiniz.
29. Bu mübarek âyetler de inkarcıların âhirette nasıl bir kınama hitabına uğrayacaklarını gösteriyor. Dünyada iken yalan sandıkları Cehennemin müthiş azabına sevk edileceklerini bildiriyor. Artık bir kurtuluş çaresi bulamayıp pek muazzam, ebedi bir helake uğrayacaklarını ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: Âhirette, Cehennem muhafızları, kâfirlere derler ki: Ey inkarcılar!. (Kendisini yalanladığınız şeye) cehennem azabına (gidiniz.) İnkârınızın cezasına kavuşunuz, bakınız ki: Yalanladığınız azap, ne kadar bir hakikat imiş.


30. Üç kola ayrılmış olan bir gölgeye gidiniz.
30. Haydi ey inkarcılar!. (Üç kola ayrılmış olan) Cehennem dumanına ait (bir gölgeye gidiniz.) yâni: Sizi her tarafınızdan kuşatacak olan bir cehennem dumanına can atınız, o müthiş dumana sığınınız!.


31. Ne gölgelendiricidir ve ne de alevden koruyabilir.
31. Fakat şunu da biliniz ki: O cehennem dumanı sizi (Ne gölgelendiricidir) o sizi günün müthiş sıcağından kurtaracak bir hâlde değildir, (ve ne de alevden koruyabilir.) Sizden müthiş sıcaklığını bertaraf edemez. Bu ilâhi beyan, o inkarcılara karşı alay yoluyla olan bir hitabdır. Onların asla rahat yüzü görmeyeceklerini ihtardan ibarettir.


32. Şüphe yok ki, o köşk gibi kıvılcımlar atar.
32. (Şüphe yok ki, o) Cehennem ateşi, büyüklüğü ve yüksekliği bakımından (köşk gibi) pek muazzam bir kâl'a gibi (kıvılcımlar atar.) onun etrafında saçılan kıvılcımları bilen o kadar müthiştir.


33. Sanki o birer sarı erkek develerdir.
33. (Sani o) ateş, renk, sür'at, yükseklik ve birbirini takip itibarile (birer sarı erkek develerdir.) O cehennem ateşi, o kadar garib bir vaziyette bulunmaktadır.


34. O gün vay hâline yalanlayanların.
34. Artık (O gün) öyle kendilerinden azabı bertaraf edemeyecekleri vakit (vay hâline) o azabı vaktİle (yalanlayanların.) onun varlığına evvelce inanmamış olanların.


35. Bu bir gündür ki, konuşamazlar.
35. (Bu) Kıyamet günü, bütün yaratıkların durumlarının halledileceği vakit (bir gündür ki:) Onun fevkalade dehşetinden dolayı herkes hayrette kalıp bir çok vakitlerde (konuşamazlar.) başlarının derdini düşünürler. Kendilerine fâide verecek bir söz söyleyemezler. Delile dayalı bir ifadeye, nefis müdafaasına güç yetiremezler.



36. Ve onlar için izin verilmez, mazerette de bulunamazlar.
36. (Ve onlar) O inkarcılar (için) özür hususunda (izin verilmez.) Çünkü: onların sahih özürleri, doğru cevapları yoktur. Onlar (mazerette de bulunamazlar.) Onların boş, iddiaları, özür beyan etmeleri, haklarında bir fayda vermez.


37. O gün vay hâline yalanlayanların.
37. Artık (O gün) öyle kabul edilebilir mazeret ileri süremeyecekleri zaman (vay hâline) öyle bir günün meydana geleceğini (yalanlayanların.) onlar, bu yalanlamalarının cezasına kavuşmuş olacaklardır.


38. İşte bu, ayırd etme günüdür, sizleri de evvelkileri de toplayıverdik.
38.0 inkarcılara bir tehdîd olmak üzere de denilir ki: (İşte bu) Muhakeme, muhasebe günü bir (ayırt etme günüdür.) Bugün hak ile bâtılın arası ayırt edilmiş olacaktır. (Sizleri de) Sizlerden (evvelkileri de) bu ümmeti de, diğer Peygamberlerin ümmetlerini de, bütün mü'mînleri de, kâfirleri de (toplayıverdik.) şimdi hepiniz de bir mahşer alanında muhakemeye muhasebeye tâbi bulunacaksınızdır.


39. Artık sizin için bir hile var ise hemen bana hilede bulunun.
39. (Artık) Ey inkarcılar!. Şimdi (sizin için) azabı defedecek (bir hile) bir tuzak, çare (var ise hemen bana hilede bulunun.) kendinizi kurtarabilecek olan tuzağınızı, aldatmanızı bana bildirin. Heyhat!. Bu ne mümkün!.


40. O gün vay hâline yalanlayanların.
40. (O gün) O kendilerini kurtarabilecek bir çareye, bir hileye sahip olamayacakları zaman (vay hâline) böyle bir akıbeti, bir haşr ve neşr anını (yalanlayanların.) artık onların acizlikleri, alçaklıkları meydana çıkmış, ne kadar azaba lâyık oldukları belli olmuş bulunur. Bu ilâhî beyanda, o inkarcılar hakkında ayrıca bir azarlamak ve takri = kınamak, başlarına kalkmak mahiyetinde bulunmaktadır.


41. Şüphe yok ki: Müttakîler ise gölgelerde ve çeşmelerdedirler.
41. Bu mübarek âyetler de takva sahibi kulların güzel amelleri mükâfatı olmak üzere âhirette kavuşacakları nîmetleri, mevkileri müjdeliyor. Üzerlerine düşen kulluk vazifelerini yerine getirmekten kaçınan inkarcıların da dünya varlığından geçici olarak yararlansalar da âhirette ne büyük azaplara uğrayacaklarını ihtar ediyor. Beyanlarında yüceliğe ve gerçeğe sahip olan Kur'an-ı Kerim'i tasdîk etmeyenlerin artık başka bir kelâma nasıl inanacaklarına taaccüb maksadıyla beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: İnkarcılar, beyan olunduğu üzere helake lâyıktırlar. Fakat (Şüphe yok ki, müttakîler ise) Küfürden, kibirden sakınmış olan zâtlar ise (gölgelerde ve çeşmelerdedirler.) yâni: Onlar, güneş gibi şeylerin yayacağı sıcaklıklardan korunmuş, çeşitli köşklerin, ağaçların gölgelik sayılacak taraflarında sakin bir hâlde bulunurlar ve dâima akıp giden lezzetli sulardan içip zevk alırlar.


42. Ve canları istediğinden meyveler -içinde-dirler.
42. (Ve) O takva ehli zâtlar, cennetlerde (canlarının istediğinden) hoşlarına giden (meyveler) içinde (dirler.) öyle diledikleri çeşitli meyvelere, nimetlere nail olur dururlar.


43. Yiyiniz ve içiniz, afiyet olsun, yaptığınız şey sebebiyle.
43. O muhterem zâtlara denilir ki: (Yiyiniz ve içiniz) Meyvelerden ve çeşmelerden dilediğiniz zaman bol bol istifâde ediniz (afiyet olsun) tam bir zevk ve ferahlıkla yemiş bulunun. Bunlar, daimîdirler, sizlere mahsusturlar. Dünyada iken (yaptığınız şey) ibâdet ve itaat (sebebîle.) bu nimetlere erişmiş bulunmaktasınız.


44. Şüphe yok ki: Biz, iyilik yapanları işte böyle mükâfat-landırırız.
44. Allah-ü Teâlâ da şöyle buyuruyor: (Şüphe yok ki: Biz, iyilik yapanları) Güzelce îmana, ibâdet ve itaate muvaffak bulunanları (işte böyle) muttakî kulları pek büyük mükâfatlara eriştirdiğimiz gibi (mükâfatlandırırız.) onları cennetlerde nice nimetlere kavuştururuz.


45. O gün vay hâline yalanlayanların.
45. (O gün) O âhiret âleminde ise (vah hâline yalanlayanların.) böyle muttakî, iyilik yapan zâtların âhirette mükâfatlara kavuşacaklarını yalan sayan kimseler ise helake uğrayacaklardır. Artık vay onların o korkunç hâllerine.


46. Yiyiniz ve men'faatleniniz biraz, muhakkak ki, siz günahkârlarsınız.
46. Onları tehdîd için de buyruluyor ki: Ey nankörler!. (Yiyiniz ve men'faatleniniz biraz) Zaman için, öleceğiniz zamana kadar, bu bir geçici nimettir, bunun şükrünü yerine getirmediğinizden dolayı da ayrıca azap göreceksiniz. Ve (muhakkak ki: siz günahkârlarsınız.) sizden evvelki suçlular lâyık oldukları cezalara kavuşmuş oldukları gibi sizler de lâyık olduğunuz cezalara kavuşacaksınız.


47. O gün vay hâline yalanlayanların.
47. (O gün) O fena amellerin cezalarına kavuşulacağı zaman (vay hâline yalanlayanların.) böyle bir akıbete inkarcıların düşüneceklerini yalan sayanların ki: O gün kendileri de böyle müthiş bir felâkete aday bulunacaklardır.


48. Onlara rükû ediniz denildiği zaman rükû etmezler.
48. (Onlara) O yalan sayan kimselere (rükû ediniz) yâni: Allah-ü Teâlâ'ya ibâdet ve itaatde bulunun, namaz kılarak kulluk secdesine kapanınız, Cenab-ı Hak'tan korkarak alçak gönüllü bir şekilde vaziyet alınız (denildiği zaman) onlar (rükû etmezler.) namaz kılmazlar, Allâh-ü Teâlâ'dan korkmazlar, bu gibi emirleri kabul etmeyerek isyana, kibirlenmeye devam ederler.
"Bu gibi Kur'âni beyanlar gösteriyor ki: Kâfirler de namaz gibi, oruç gibi dini hükümlerle, kulluk vazlfeleriyle mükelleftirler. Bunlara uymamalarından dolayı da ayrıca kınama ve cezaya lâyık bulunurlar. Şu kadar var ki: Sahîh bir îmana sahip olmadıkça böyle bir şekilde yapacakları ibâdet ve itaatleri Allah katında makbul olmaz.




49. O gün vây hâline yalanlayanların.
49. Artık (O gün) o kıyamet zamanında (vay hâline yalanlayanların.) bu gibi ilâhî emirleri nehyleri yalan sayan, bunlara riâyette bulunmayan dinsizlerin.. Onlar, o günde ne büyük azaplara uğrayacaklardır.
Evet.. Allah-ü Teâlâ Hazretleri, insanlığı ikaz için, onlara selâmet ve saadet yolunu göstermek için Peygamberler göndermiş ve kitaplar indirmiştir. Özellikle Peygamber Efendimiz vasıtasîle de bütün insanlığa dinî vazifelerini bildiren Kur'an-ı Kerim'i ihsan buyurmuştur. Artık bu en büyük bir ilâhî rahmettir. Bir ilâhî delildir. Kimsenin bir mazeret ileri sürerek kendi küfür ve cehaletini bir özür olarak ileri süremez.


50. Artık bundan sonra hangi bir söze inanıverirler?.
50. (Artık bundan) Kur'an-ı Kerim'in, insanlık muhitine yayılmış ve tebliğ edilmiş olmasından (sonra) bunu inkâr edenler (hangi bir söze inanıverirler?.) Kur'an-ı Kerim ki: Bir söz mücizesidir, bütün ilâhî hükümleri içine almaktadır, bütün insanlığa en mükemmel sosyal, ahlâkî vazifeleri bildirmektedir. Artık böyle kutsî, yüce bir ilâhî kitabı tasdik etmeyen kimseler, hangi bir söze, hangi bir kitaba îman ederek saadete ulaşabilirler?. Bu ne mümkün!.. Binaenaleyh ebedî bir selâmet ve saadete erişmek isteyen her akıl sahibi düşünen insan için lâzımdır ki: Kur'an-ı Kerim'in bir ilâhî kitap olduğunu tasdik etsin, onun yüce hükümlerini kabul ederek tatbike çalışsın, başarıyı Hak Teâlâ Hazretlerinden niyaz eylesin. Ey âlemlerin Allah'ı!. Cümlemizi bu muvaffakiyete eriştir. Amin, Yüce Kuran hürmetine. Salât ve selâm Peygamberlerin efendisinin üzerine de olsun.
  Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Bookmarks


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +2 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 10:28.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, yasaya aykırı yada telif hakkı içeren paylaşımları iletişim bölümünden bizlere bildirebilirsiniz