Dilek Duası  

Go Back   Dilek Duası > DİNİMİZ İSLAM > Tasavvuf

Yeni Konu aç Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 18-11-11, 03:46   #1 (permalink)
ÖZEL ÜYE
 
nurcann - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 16-08-11
Mesajlar: 4.200
Konular: 1624
nurcann is on a distinguished road
Standart Tarikat Adabı

Tarikat Adabı

Erenköylü Hikmet Efendi (k.s.)

Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor:

...Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik... (Mâide Sûresi,Ayet 48)

Fahri Râzi tefsiri Kebîrinde “Şir’adan muradşeriattır.Minhac’dan maksat nurlu bir yoldur oda tarikattır”der.

Şah-ı Nakşibendi (k.s) buyuruyor ki:“Tarikat ve hakikat şeriat’ın hadimleridir.”

Tarikatın birinci şartı: Kalbi Allah’tan gayrisinden tamamen temizlemektir.

İkincisi: Namazda tahrîme makamına kaim; mecrasına cari olan kalbin zikrullah ile istiğrakıdır.

Üçüncüsü: Cenab-ı Hakk’ın muhabbetinde tamamen fâni olmakdır.

Dördüncüsü: Zaruret olmadıkça konuşmamaktır. ZîrâAfât-ı lisan pek çoktur; gıybet, nemîme, hümeze, lümeze, kizib, iftirâ, istihzâ gibi.

Müride lazım olan, zaruretinden gayri dünyadan alakasını kesmesidir. Evvela kalbini, mal ve makam sevgisinden temizlemeye çalışmalıdır. Çünkü mal ve câh insanı Hak’dan uzaklaştırır. Bir müridin yanında, halkın kabul ve reddi müsavi olmadıkça, tarîkde bir şeye nail olamaz. Hatta mürid için en zararlı şey “Halk beni sevip bana hürmet ediyor mu?” diye düşünmektir. Bu fikirde olan müridin henüz iradesi sabit ve sahih olmamıştır. Eğer mürid mal ve câh sevgisinden kurtulduysa, yine de dünyada zâhid olmanın kendisinde tevlid edebileceği riya ihtimali baki demektir. Çünki halk zâhidler için mütevazi olup ellerini öperler ve onlarla teberrük ederler. Böylece zâhid de halkın ikbal ve teveccühünden hoşlanır da kendini bu âfetten kurtaramazsa onun telefinden korkulur.

Şeyh Muhammed Mağribi (k.s) buyururlar ki: “Bir kul üç menzili kat etmedikçe seyr-i ilâllaha ayağını koymak sahih olmaz. Bu menzillerden biri; Dünya nimetlerini, ikincisi; Ahiret nimetlerini gönülden çıkarmak, üçüncüsü de; Kemiklerini kıracak derecede bir belâ ile imtihan olsa dâhi, Cenab-ı Hakk’dan râzı olmakdır. Ancak bu mertebeden sonra mübtedi mürid, tarik da seyr-i ilâllaha başlar”.

Tarikat edeblerinden biri de; öyle itikad etmeli ki kendinin tariki eşref tarikidir. Eğer böyle itikat etmezse müridin nefsi başka bir tarika meyl eder. Halbuki Nakşî tarikinden şereflisini bulamaz.

İmam-ı Gazalî rahimahullah hazretleri buyururlar ki: “Ulûm-ü Zahirenin tahsilin den sonra tarik-i sofiyye’ye ikbal eyledim. Tariki ilahiyyeye sâlik olanlar ancak sofiyyedir”.

Sofiyye’nin sîretleri ve tarikleri ahsen, ahlâkları güzel ahlâkdır. Eğer farazâ, bilcümle, ukalâ, hükemâ ve ulemâ ittifak ederek, ehl-i tarîkin sîret ve ahlâklarını tebdile uğraşsalar, asla ona muvaffak olamazlar. Zira, sofiyyenin bütün harekat ve sekenâtı, zahiren ve batınen mişkâtı nübüvvet nurundan alınmıştır. Yeryüzünde nübüvvet nurunun ötesinde bir nur yoktur ki, o nur ile ziyâlanmasın.

Bunun için Şeyh Ebü’l Mevâhib Muhammed Şâzelî rehimehullah buyurdu ki, “Bir kimse sofiyye’nin adâbı ile teeddüb etmezse edîb olamaz.”

Tarîkat adâbı ise şöyle mülâhaza edilir. Kötü arkadaştan kaçınmalı. Fakat sâlik bundan evvel kendi fena huylarından sıyrılması icabeder. Asilerin yüzüne bakmak dâhi basar-ı basîreti perdeler, kalbe kasvet verir. Ehl-i salâh ise bunun aksinedir. Bu sebeple küffar yüzüne bakmadan, şarap içilen, gadab edilen yerlerde ve zalimlerin kabirleri olan mevkilerde de her türlü mâsiyet işlenen mekanlarda bulunmakdan sizleri tahzir ederim. Şâyet yolunuz bir zaruretle oralara düşerse koşarak geçmenizi tavsiye ederiz.

Adâb-ı tarîkdan biri de, kendi zamanındaki salihler zikr olunursa, tenkid etmeyip hayırla yâd etmelidir. Kendi nefsi için başkalarından gelen noksan işlere isyan etmeyip, tahammül etmeli ve zararlarına ve fukaralığa sabır etmelidir. Eğer bu hallerde razı olmazsa, maâzallah maksûdu elinden gider ve tarîkdan yüz çevirir.

İmam-ı Şâzeli (k.s) buyururlar ki: “Bir müridin kalbinde şehvet olursa melekût ve marifet kapısının açılması muhaldir. Nefsâni hazzına talip ve meyl olan mürid yalancıdır. Eğer bir mürid ahvâline riâyetten ve kalbini muhafazadan gaflet ederek marifetullaha işaret ederse o mürid kezzabdır. Eğer bir mürid medh ile zemmin, kabul ile reddin arasında fark gözetirse ve bununla da Marifetullahı iddia ederse ona inanılmaz.

Cüneyd-i Bağdadi (k. s) buyurdular ki: “Eğer zikr olunan alametler olmasaydı, herkes sülûk davası yapardı.

Zîra Cenâb-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’inde habibine hitaben:

“Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları konuşma tarzlarından tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir.” buyurdu. (Muhammed Sûresi, Âyet 30)

Tarikat edeblerinden biri de, günahlardan tevbe etmek lazımdır. Zira tarikat temizdir, kazurat ile mülevves olanı kabul etmez. Gerek gizli ve aşikar her türlü zelleden tevbe etmek lazımdır ve eğer üzerinde kul hakkı varsa, vermeli eğer alacaklı öldüyse veresesine ödemelidir. Böyle yapmazsa bu tarikden kendisi için istediği kapı açılmaz. Adâbı tarikden biri de, mürid geçirdiği vakitleri muhasebe etmeli, sabah olunca, gece Hakk’a yarar ne iş yaptığını, akşam olunca da gündüz rızây-ı bârîye muvafık ne ameller işlediğini düşünmeli, zâyî olan vakitler ve hataları için derhal, lisan-ı müftekir ve kalb-i münkesir ile istiğfar ederek Cenab-ı Hakk’dan hıfzını ve mağfiretini istemelidir.

Adâbı tarikden biride, kibir ve ucûbü terk etmelidir.

Ebû Ali Ruzbâri (k.s) buyurdu ki: “Senin fevkinde olan kimseye hücum etmen sırf levm dir. Senin dengine hamle etmek sûi edeb dir. Mâdûnuna hücum etmek de acizlikdir, kişinin ucbu, aklının fesadının aslıdır.”

Cenab-ı Hak Azze ve Celle Kur’an-ı Kerim’inde buyurur ki:

“Şu ahiret yurdunu (cenneti), biz yeryüzünde ne bir zulüm ne de bir fesad istemeyen kimselere veririz. İyi akıbet (Cennet, Allah’ın razı olmadığı şeylerden) sakınanlarındır.” (Kasas Sûresi Ayet 83)

Aliyy’ül-Havvâs (k.s) buyurdu ki: “Bir haslet vardır ki, o hasleti kul kendine tahsis ederse, Cenab-ı Allah Azze ve Celle indinde ve mahlukat yanında herkesden aşağıdır o haslet ise kişinin nefsini ilimde ve salâhda akranından yüksek bilmesidir. Eğer bu kimsenin üzerinde Cenab-ı Hakk’ın fazlı olmasaydı, hali onlardan daha kötü olurdu. Hatta kendi halinin bir fasıkdan daha güzel olduğuna îtikad ve tahatturdan bile sakınmalıdır. Nerede kaldı ki; Kendini ehl-i hayır ve salâhdan fazla beğenmek ? Velhasıl nâsı tahkir etmek, tedavi kabul etmez büyük bir hastalıktır.

Adâb-ı tarikden biri de, her namaz vakti yaklaştıkca zâhir ve bâtın kusurlarını araştırıp, kibir, hased, gıybet, mekr, hubb-ü dünya gibi sıfat-ı hâbise ve ef’al-i kabihadan temizlenmek için namaza kıyamdan evvel tevbe ve istiğfar etmek lazımdır.

Luzûmuttahâre: Dâima abdesli bulunmak.

Kalb-i selim ve beden-i tahir ile Rabb’ına münacat et ki meleklerin de o namaza dühûlu mümkün olsun. Zira melekler, hazreti hüdanın kapısında dururlar, eğer namaz kılan kimsede bâtın-ı maraz bulunursa o namaza dühûl etmezler.

Ebû Bekr-i Kettani Rahimehullah buyurur ki: “Bir mürid kalbinde iki arzuyla sabaha dahil olursa, ben o şahısdan uzağım. Bu iki şeyden biri me’asi, diğeri malın hemmi (kaygısıdır).

Sâlikin rabbi huzurunda kalbi selim ile durup cesedi ile beraber kalbininde namaz kılması lazımdır. Kalbinde Allah’ın sevmediği bir illet bulunarak namaz kılan bir kimse kalbi selim ile huzuru ilahiye durmuş değildir. Ancak bu kişinin durumu şeriat noktayı nazarında hadd-i şer’îden kurtulmuş olur, o da namazı kıldığı için. İşte namazın zahirine önem veripte bâtınının ihmal edenin hali budur.

Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:

“Ancak Allah dilerse (yapacağım de). Unuttuğun zaman Allah'ı zikr et ve "Umarım Rabbim beni, doğruya daha yakın olana eriştirir."de.” (Kehf Suresi, Ayet 24)

Adâbı tarikden biri de, huzuru ilahiye tekarrubu derecesinde ayıplarını düşünmeyi artırmaktır. Halbuki bazılarının ilim ve ameli arttığı nisbette nefslerinde kemal davaları da artar. Ehlullahın ilimleri ise kalb ve ruhlarındadır. Bunların ilimleri arttıkca tevazuları da o nisbette artar. Ehl-i zâhirin ilimleri çoğaldıkca, kalplerinde zulmetde çoğalır. Selefde geçen ulemanın ilmi artarsa havfi ilahi de o nisbette artardı.

Bunun için hadîsi şerifte varid olmuştur ki:

“Cennette birtakım saraylar vardır. Dışından içi, içinden de dışı görünür. Allah-ü Teala onları, daima hakkı konuşan kelam sahibine, ihtiyaç sahibini doyuranlara ve oruç tutanlara bütün insanlar uykuda iken gece namaz kılanlara hazırladı.” (Kütub-i Sitte.)

Sözün yumuşağı takdim kılındı; buda tevazua işarettir. Sonra it’am-ı taâmda kereme işâretdir. Bunlardan sonra salatı ve sıyamı zikr ettiler.”

Adâbı tarikden biri de, sülûk devam ettiği müddetce nefsine çokca muhalefetdir. Makamı kemale vasıl olunca nefsine hayır ile emr eder. O vakit Cenab-ı Hakk’ın sevdiğini sever, sevmediğini sevmez. Bu mertebeye gelince nefsine muvafakat caiz olur.

Şeyhül İslâm Zekeriyya (k. s) (şerhi münferice)’de beyan eder ki:

“Ulema, ‘muhalefeti nefs’ ilmin başı demişlerdir.”

Şeyh Abdülkadir Cebeli (k. s)’de:

“Efdal-û â’mal, nefsine ve arzuya muhalefetdir ve masivadan ırâz ile beraber Allah-ü Teala Hazretlerine Teveccühün devamıdır” buyurdular.

Adâbın şartından biri de makâmâtı tarikde seyr-i ilallahtır. Bakabillah makamına varıncaya kadar makamattan hiç bir makamda durmamakdır. Leylanın çadırına vasıl olmadığı müddetce sâlikin seyri cisim ile olur. O zaman ruh cisme tabi olur. Vüsulunden sonra sâlikin seyri ruh ile olur. O zaman cisim ruha tabi olur. Bu yüzden bazan da sâliklerden o arife talebe olmuş, henüz salih olmamış birini arif üzerine takdim ederler. Zira sâliki, ibâdette çok mücahede eder görürler. Arif ise amelini göstermeye yaklaşmaz. Arifin ‘kalbî ameline’, Cenab-ı Haktan başkası müttali olamaz. Onun için arifin amelinin zerresini kantarlar çekemez.

Şeyh Aliy-y’ül-Havas (k. s): “Halkın çoğu nefs ile seyr ederler, lâkin bunlardan bazısı seyrini bilir, bazısı bilmez” dediler.

Şeyh İbrahim Dussûki (k. s) buyurdular ki: “İki nefesin hiç olmazsa biriyle zikrullah ile meşgul olmayan evladlar benim evladım değildir.”

Ehl-i tasavvuf üç tabaka dır.

Birincisine mürid-i talip denir, sahibi vakittir.

İkincisine müridi mütavassıt denir, Sahib-i haldir,

Üçüncüye müridi müntehi denir, sahibi nefesdir. Ehli hal katında eşyanın efdalı enfası saymaktır.

Mübtedi mürid sülûk de kendinin vücudunu ve amelini görür muradını talepde zahmet çeker.

Mutavassıt ise, adâb menzillerine talib olmakla beraber hali mütelevvindir. Yani bir tecelliden diğer tecelliye geçmekten ibaretdir.

Müntehiye vasıl olan mürid ise seyri sülûkünü tamamlamıştır. Zira müntehi, kavim indinde keşfi hakikinin devamından ibaretdir. Zira, Cenab-ı Hakk’a yakınlık sebebiyle kendisinden itminân-i kalb hasıl olmuştur. Ahvalinde tegayyür olmadığı gibi, zahmet ve meşakkatlerinin de kendisinde tesiri olmaz. Müntehinin makamı sahf (uyanıklık hali) ve temkindir. Onun için şiddetde, rahatda, men’de, atâda, cefada, vefada icabet hali müsavi olur. Yemesi, yememesi; uyuması, uyumaması gibidir. Nefsani hazlarda fani hukuku bâkidir. Zahiri halk ile bâtını hak iledir. bu ahvalin cümlesi nebiyyi Zişan (s.a.v.) Efendimizin ahvalinden ve ashâb-ı kiramın hallerinden menkuldur.

Sultan-ı Enbiya (s.a.v.) Efendimiz gârı Hırâda tehalli ettiler. Sonra halk ile oldular.

Ashab-ı Suffede temkin üzre olduklarından ümera, vüzera oldular. Eshab-ı Suffe’ye de halkla ihtilat zarar ve tesir etmedi.

Şeyh İbrahim Ed-Dussûki (k. s) buyurdular ki:

“Tarikatta nefsini teşhir edip, tarikatın hakkını vermeyen ve bizi istihza edenlerin hasmı Cenab-ı Hakk’dır. Bu tarikde hıyanet yapan kimse fayda görmez. Bizim sözlerimizle ittihaz etmeyen bize yaklaşmasın ve bizi levm etmesin, tarika fenalık etmesin, yaptığını ihlas ile yapsın ki, halas ola. Tarikımızı zem edip bulandırmasın. İyi bilin ki bu emirler benim değildir. Rabbimizin emirleridir. Eğer ahdinizi bozarsanız, bu ahd Allah’ın ahdidir. Bizim size ihtiyacımız yoktur. ” Buyurdular.

Fahri Alem (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri çok vakit aç olurlar, mübarek karınlarına taş bağlarlardı. Bilhassa gece namazlarında, o derece kıyamda dururlardı ki, mübarek ayakları şişerdi. Ekâbir-i sahâbe (r.a.)’da, Rasulullah (s.a.v.)’e ittiba ederlerdi.

Ebu Bekri Sıddîyk (r.a.) teneffüs ettiği vakitte ağızından pişmiş ciğer kokusu gibi koku gelirdi. Bu mübarek zat malının hepsini Fisebilillah infak etmiştir.
Ömer bin Hattab (r.a.) hak yolunda çok zahmet çekti. Hatta esvabını deri parçalarıyla yamardı başının sarığı bir bez parçasından ibaretdi.

Osman-ı Zinnûreyn (r.a.) ayakta olduğu halde, her gece Kur’anı Kerim-i Hatm ederdi.

Hz. Aliyyel mürteza (r.a.) Sahabe-i kiramın zahidlerinden ve mücahidlerindendi. Feth edilen beldelerin çoğunu bu mübarek zât feth etmiştir. İşte bu zikr ettiğimiz havâss-ı sahabe rıdvanullahı aleyhim ecmain hazratı Resulullah (s.a.v) Efendimiz Hazretlerinin akrabaları oldukları halde, bunların içtihadlarını, zühdlerini, açlıklarını şeriat ve hakikate ne derece ehemmiyet verdiklerini iyi bilmeli ve bizim halimizle onların halini kıyaslamalıyız. Eğer bu muhterem zevâta iktida etmek istersek onların halleriyle hallenmemiz lazımdır. Ancak bu yolda olursak şeriat denizinde hakîkat cevherini bulabiliriz.

Adâbı tarikden biride, halkın gösterdiği hürmet ve iltifata da teklif ettikleri câh ve mansıba iltifat etmemektedir. Ancak Cenab-ı Hakkın emirlerine riâyet etmektir. Hâlık-ı zülcelâli herşey üzerine tercih ve isrâr etmedikce mârifetullah nûru, bir kalbten bir kalbe girmez.

Ebu Abdullah ibn-i Menazil rahimehullah: “Eğer bir kulun kendisinden riyasız, şeksiz bir nefes “Allah” lafz-ı sahih olduysa, dehrin âhirine kadar (dünyanın sonuna kadar) o kula yeter” buyurdu.

İttibâ: Kitab ve sünnete tâbî olmak, itaat etmektir.

Hattı hareketi doğru ve namuslu, diyaneti İslâmiyeden ayrılmamak.

İktisat: Her hususta îtidâl üzere bulunmak, lüzûmundan fazla veya noksan sarfiyattan kaçınmak, vasattan ayrılmamaktır.

İnsaf: Haklı veya haksız olduğunda istikâmetten ayrılmayıp doğruyu söylemek, merhametli olmak.

Teennî: Bir işe ihtiyatlı ve düşünerek başlamak. Teennî rahmânîdir; acele etmek şeytânîdir.

Tedbir: Bir şeyde muvaffak olmak için daha evvel yapılan hazırlık.
Ehemmi mühimme tercih: Çok kıymetliyi kıymetli olana tercih etmek.

Ezâya tahammül: İnsanın başına Allah’tan gelen her musîbete sabır ve tahammül etmesidir.

Teksîr-i ihvan: İhvan kardeşinin adedini onları incitmeden rıfk ile edebe riâyet ederek çoğaltmaya gayret etmeli.

Sebat etmek: Îman ve islâmiyete hizmette Allah’a ibâdet ve tâatta sabit ve berkarar olmak. Savaşta düşman karşısında sebat etmek, sözünde durmak, ahde vefâ etmek herhangi bir işte sıdk-ı ihlasla onu sonuna kadar devam ettirmek.

Töhmet yerinde bulunmamak: Gayr-ı meşrû kötülük işlenen yerlere gitmemek. Şâyet gidecek olursa o kimsenin izzet ve şerefi nâmus ve haysiyeti zedelenir. İnsanlar arasında bunlara itibâr edilmez hor ve hâkir olur.

Mesâlihi celbetmek: Herhangi bir maslâhatı, dünyeviyye ve uhreviyye için gerek ilmî gerekse ticârî meseleleri mü’minlerle karşılıklı görüşmekte fayda ve menfaat vardır.

Hilm: Allah’ın kuluna bahşâyışıdır. Doğuştan olan yumuşak huyluluktur. Şiddete tahammül, sıkıntıya sabır, eziyetlere katlanmaktır.

İtibarlı olmak: İnsanlar arasında şerefli ve haysiyetli söz sâhibi olmak, her şeyden ibret almak.

İlim: İlim bizâtihî hâdi değildir. Vahyin irşâdına muhtaçtır. Hakkın tevfiki ile ilim ya vehbî, ya da kesbî olur. Vehbî olan nâdirdir. Kesbî olan çoktur. O da niyet, azim, çalışmak ve hizmetle elde edilir. Bunda da usûl lâzımdır. En güzel usûl de ihlâs ve istikametten ayrılmamaktır.

Gayret: Dikkatle ve sebatla çalışmak. Din, îmân, vatan ve nâmus gibi kıymetlere tecâvüz edenlere karşı müdâfa etmek veyâ harekete geçmek için gayreti dîniyye ve cesâreti medeniyye vasfına sâhip olmak lâzımdır.

Gıpta: İmrenmektir. Mü’min kimsenin güzel bir hâlin kendisinde de olmasını arzu etmesidir. Mü’min islam ahlakıyla edeplenmeli.

Ey ihvanı din kemale ermek istiyorsan okunan bu vasıflarları kendine şiar edin. Halis ol salâh bulasın, Salih ol ki halas olasın.

alıntıdır
sevgiler
nurcann isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Okunmamış 30-11-11, 03:40   #2 (permalink)
TECRÜBELİ ÜYE
 
Üyelik tarihi: 16-11-11
Mesajlar: 1.528
Konular: 0
birkul is on a distinguished road
Standart

faydalı bir konu teşekkür ederiz emeğinize sağlık
birkul isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Okunmamış 30-11-11, 04:40   #3 (permalink)
TECRÜBELİ ÜYE
 
Üyelik tarihi: 19-11-11
Mesajlar: 1.534
Konular: 0
varol is on a distinguished road
Standart

teşekkürler elinize sağlık site ve konular çok faydalı
varol isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Okunmamış 30-11-11, 05:53   #4 (permalink)
ÖZEL ÜYE
 
nurcann - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 16-08-11
Mesajlar: 4.200
Konular: 1624
nurcann is on a distinguished road
Standart

ben teşekkür ederim arkadaşlar güzel yorumlarınız için
nurcann isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +2 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:59.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, yasaya aykırı yada telif hakkı içeren paylaşımları iletişim bölümünden bizlere bildirebilirsiniz