Dilek Duası  

Go Back   Dilek Duası > DİNİMİZ İSLAM > Kur'an-ı Kerim > Kur'an-ı Kerim Tefsiri

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ö.N.Bilmen 103 Asr Suresi doguasya Kur'an-ı Kerim Tefsiri 1 15-01-13 00:42
Ö.N.Bilmen 87 A'la Suresi doguasya Kur'an-ı Kerim Tefsiri 0 26-11-11 20:44
Ö.N.Bilmen 95 Tin Suresi doguasya Kur'an-ı Kerim Tefsiri 0 26-11-11 20:23
Elmalılı H.Yazır 65 Talak Suresi Meali doguasya Kur'an-ı Kerim Meali 0 25-11-11 15:30
65 Talak Suresinin Arapça Okunuşu doguasya Sureler 0 23-11-11 21:49

Yeni Konu aç Cevapla
Seçenekler Stil
Okunmamış 26-11-11, 21:24   #1 (permalink)
doguasya
ziyaretçi
 
Mesajlar: n/a
Konular: 6
Standart Ö.N.Bilmen.65 Talak Suresi

Ö.N.Bilmen.65 Talak Suresi

Bu mübarek süre, El-İnsan süresinden sonra Medine-i Münevvere'de nazil olmuştur. On iki âyet-i kerîmeyi kapsamaktadır. Bundan evvelki Tegabün süresinde bâzı eşlerin fitne ve düşman olduğu bildirilmişti, böyle bir içtimaî durum ise, bazen boşanmaya sebebiyet vereceği için bu mübarek sürede de talâka ve (boşanmaya) ve aile münasebetine nasıl güzel bir biçimde son verilmesine ait hükümler bildirilmiş, bu münasebetle de kendisine "Talak Süresi" adı verilmiştir.
Bu mübarek süresinin başlıca içerdiği konular şunlardır:
1. Boşanacak kadınların hangi müddet ve şartlar dairesinde boşanmasını ihtar.
2. Boşanma iddeti sona erince yapılacak muamelenin neden ibaret olacağını ve Allah'tan korkmanın ve tevekkülün lüzumunu beyan.
3. Hayz görmekte olan, hayzdan kesilen ve henüz hayz görmeğe başlamamış olan kadınların iddet müddetini ve ikametgahlarım belirleme ve hak ettikleri ücretlerin kendilerine verilmesine tembih ve herkesin hâline göre, nafaka vermekle mükellef olduğunu tebliğ.
4. Allah'ın koyduğu sınırlara tecavüzün gerektireceği cezaları ihtar ve tarihî misallere işaret ve mümin, takva sahibi zatlara da nail olacakları mükâfatları müjdelemek.
5. Gökleri ve yerleri yaratan Yüce Yaratıcının kutsal vasıflarım beyan ile uyanmak için nazar-ı dikkatleri çekmek ve dinî hükümlere uymanın gereğine işaret.


1. Ey Peygamber!. Kadınları boyadığınız vakit hemen iddetlerinden sayılacak bir zamanda boşayın ve iddeti sayın ve Rab'biniz olan Allah'tan korkun ve onları evlerinden çıkarmayın ve kendileri de çıkmasınlar. Meğer ki, apaçık bir kötülük, -meydana- getirmiş olsunlar ve işte bunlar, Allah'ın tâyin ettiği huduttur. Ve her kim Allah'ın hududuna tecavüz ederse, mutlaka kendi nefsine zul-metmiş olur. Bilmezsin, olabilir ki: Allah, ondan sonra bir iş vücuda getirir.
1. Bu mübarek âyetler, boşanacak kadınların iddete başlayabilecekleri bir zamandan itibaren boşanmalarını ve pek fahiş ahlâksızlıkta bulunmayan kadınların boşanmaya ait iddet müddetini bulundukları hanelerinde ikmal etmelerini emrediyor. Bu konudaki ilâhî hududa riâyet etmeyenlerin kendi nefislerine zulmetmiş olacakları ve boşanma hâdisesi neticesinde hayırlı bir işin meydana getirilebileceğini ihtar buyuruyor. İddeti bitmek üzere olan boşanmış karıların ya güzelce bir geri dönme ile eşlikte tutulmasını veya onların güzelce bir tarzda bırakılmalarını ve geri dönüş yapıldığı takdirde uygun iki kimsenin şahit tutulmasını tavsiye ediyor ve bu hususta ehl-i imâna nasihat veriyor. Takva sahipleri bir kurtuluş çaresi bulunacağını ve ümitli olmadıkları bir taraftan rızıklandırılacaklarını müjdeliyor. Allâh-ü Teâlâ'ya tevekkülün ehemmiyetine ve O Yüce Yaratıcının tasarrufatındaki hikmet ve faydaya işaret buyurulmaktadır. Şöyle ki: (Ey Peygamber) Ey Ümmetinin rehberi, önderi olan Yüce Resul (kadınları boşadığınız vakit) Onları boşamaya niyet ettiğiniz takdirde (hemen iddetlerinden sayılacak bir zamanda boşayın) iddet müddeti uzayarak fazla zarar görmesinler, (ve iddeti sayın) Güzelce dikkat edin, iddetin başladığı ve son bulduğu vakti bilin, bu esnada gözetilmesi gereken hukuku korumaya çalışın ve ( Rabbiniz olan Allah'tan korkun) iddetin uzamasına sebebiyet verip boşanan kadınları zarara sokmayın, bu hususta da ilâhî emre muhalefetten sakının, (ve onları evlerinden çıkarmayın) Yâni: O boşanan kadınları, boşanmalarından evvel ikâmet ettikleri hanelerde yine iddet müddetince ikâmette bulundurun, onları kızarak veya şahsî bir menfaat hissesine kapılarak ikametgâhlarından hemen atmayın (ve kendileri de sıkmasınlar) o boşanan kadınların iddetleri devam ettikçe o ikâmetgâhlarından çıkmaları caiz olmaz, isterse, kendilerini boşamış olan kocaları çıkmalarına müsaade etsinler. Çünkü bu çıkmaya müsaade, onları çıkarma hükmündedir.
Bununla beraber söyle de denilmiştir ki: Bu kadınlar kendi kendilerine çıkamazlar fakat çıkmaları hususunda ittifak bulunursa, yâni: Kendilerini boşamış olan kocaları onların kendi arzuları ile çıkmalarına muvafakat ederlerse bu çıkmak caiz olur. Çünkü bu hak, ikisinden başkasına ait değildir. Fakat söyle de denilmektedir: Kocaları izin verse de o kadınlar hanelerinden ne gündüzleri ve ne de geceleri çıkamazlar, o hanelerde iddet müddetince ikâmet etmeleri, bir serî haktır, izin ile düşmez, çıkmaları haramdır, çıkınca iddetleri son bulmaz. Tefsîr-i Ebissuut ve Tefsîr-ül'meragî.
(Meğer ki: Apaçık bir kötülük) meydana (getirmiş olsunlar) meselâ haddi icabeden zina gibi, hırsızlık gibi f âh i; bir rezillikte bulunsun veya kocalarına galip gelip eza ve cefaya devam etsinler, o takdirde onların o kötü tavır ve ahlâklarından dolayı o ikâmetgâhlarından çıkarılmaları caiz olur. (Ve iste bunlar) Bu beyan olunan hükümler, iddete riâyet, takva ile vasıflanma, boşanmış kadınların hanelerinde ikâmet etmeleri (Allah'ın tâyin ettiği huduttur) kendilerine muhalefet edilmemesi icabeden s er'i hükümlerdendir, (ve her kim Allah'ın hududuna tecâvüz ederse) O'nun ilâhî hükümlerine muhalefete cür'et gösterirse (mutlaka kendi nefsine zulmetmiş olur) kendi sahsım zarara sokmuş, azabı hak ettirmiş bulunur. (Bilmezsin) Önceden takdir edemezsin (olabilir ki: Allah ondan sonra) öyle boşanmanın, bâzı düşmanlıkların meydana gelmesini müteakip (bir is vücuda getirir) kalplerdeki düşmanlığı, sevgiye dönüştürür, bunun neticesinde geri dönme tarafı tercih edilerek tekrar karı kocalık vücuda gelmiş olabilir. Artık fazla ümitsizlik ve kedere düşmemelidir.


2. Sonra -o kadınlar:- Iddetlerini doldurmaya yaklaştıkları vakit artık onları güzellikle tutun veya güzellikle onlardan ayrılın ve sizden iki adalet sahibini de sabit tutun ve şahadeti Allah için doğruca îfa edin, iste size bu -bildirilen, bir şeydir ki- bununla Allah'a ve âhiret gününe îman eden kimseye öğüt verilir ve her kim Allah'tan korkarsa onun için bir çıkış yeri nasip eder.
2. (Sonra) O boşanan kadınlar (iddetlerini doldurmaya başladıkları vakit) artık ey onları boşamış olan kocaları!, (onları güzellikle tutun) yâni: Aranızda evliliğin devamım ister iseniz, caiz olduğu takdirde onlara geri dönmede bulunarak onları güzel bir geçinme ile nikâhınız altında tutun, karı-koca hukukuna riâyetten ayrılmayın (veya güzellikle onlardan ayrılın) onlara haklarını verin, kalplerini kıracak lâkırdılarda bulunmayın, onlara iddetleri uzasın diye iddetleri esnasında müracaat edip de sonra tekrar boşamaya kalkmayın (ve sizden iki adalet sahibin! de ş âh it tutun) gerek geri dönme ve gerek ayrılma vukuu zamanında iki mü'min, sözüne itimat edilen ş âh it bulunmalıdır ki: Bir inkâra, bir çekişmeye meydan kalmamış olsun, meselâ: kadın, ric'at (dönme) vukuunu bilâhare inkâr edebilir, yahut koca vefat eder de karısı mirastan mahrum kalsın diye diğer varisler geri dönme hâdisesini inkârda bulunabilirler, iki adil ş âh it bulunduğu takdirde ise böyle bir inkâra yer kalmaz, (ve şahitliği Allah için doğruca îfa edin) Ey şahitler!. Siz de sırf Allah rızâsı için şahitlikte bulunun, hakikat ne ise onu söyleyin (iste size bu) bildirilen, emredilen tavsiye buyuru I an bir şeydir ki: (bununla Allah'a ve âhiret gününe imân eden kimseye öğüt verilir) tâ ki: Bunun gereğine harekette bulunsun (Ve her kim Allah'tan korkarsa) onun emrine muhalefetten çekinirse, meselâ: Karısını iddeti uzasın diye hayz hâlinde iken bosamazsa veya iddet beklediği hanesinden çıkarıp atmazsa (Onun için bir çıkış yeri nasîb eder) onu sıkıntılardan, üzüntü ve kederden kurtarır, bir selâmet sahasına erdirir.


3. Ve onu hiç hatırına gelmeyen bir yerden rızıklandırır ve her kim Allah'a tevekkül ederse artık O, ona kâfidir, şüphe yok ki: Allah, emrini yerine getirendir, muhakkak ki: -Allah- her şey için bir miktar tâyin buyurmuştur.
3. (Ve onu) O kendisine yönelen şer'î hükümlere riâyet eden mü'mini (hiç hatırına gelmeyen bir taraftan rızıklandırır.) karısına vereceği mihrin veya nafakanın kat kat üstünde nimetlere nail kılar. (Ve her kim Allah'a tevekkül öderse) işlerini Cenab-ı Hak'ka bırakarak ondan muvaffakiyetler beklerse (artık O) Yüce Yaratıcı (ona) o tevekkül eden kuluna (kâfidir) onu dünyevî ve uhrevî işlerinde muvaffakiyetlere kavuşturur. Kulların vazifeleri, zahirî sebeplere baş vurmaktır, sonra muvaffakiyeti de Cenab-ı Hak'tan beklemektir. Allah-ü Teâlâ, nasîp buyurmadıkça hiçbir gayret güzel bir netice vermez, ilâhî takdire uygun olan güzel bir mesai de bir ilâhî yardımın eseri olarak pek güzel meyveler verir. (Şüphe yok ki: Allah, emrini yerine getirendir.) İrâde buyurduğu herhangi bir şeyi infaz eder, mahlükatı için vücuda getirir (Muhakkak ki: Allah, her şey için bir miktar tâyin buyurmuştur.) Cenab-ı Hak'kın takdîr buyurduğu her şey ise mutlaka meydana gelir. Artık müminler için lâzımdır ki, her hususta Yüce Yaratıcıya tevekkülde bulunarak muvaffakiyetlere nail olmalarını ondan niyaz etsinler, haklarında her ne şey zuhura gelirse bir hikmet gereği olduğunu düşünerek teselli bulsunlar, bir ayrılık hâdisesinden veya bir ihtiyaç ortaya çıkmasından dolayı ümitsizliğe düşmeyip güzel bir neticeye nâiliyeti o Yüce Yaratıcıdan istirhamda bulunmalıdırlar. O Kerem Sahibi Mabut durumları değiştirendir.
"Ibn-i Abbas Radiyallahü-ü Anh'tan rivayet olunuyor ki: Avf Ibn-i Mâlikil'eşceî'nin oğlu Sâlim'i müşrikler esir almışlar, Resûl-i Ekrem'in yanına gitmiş, oğlunun esir alındığı, üzüntü ve keder içinde kalındığını söylemiş, fakirliğinden şikâyette bulunmuş, Ya Resülullâh!. bize ne emredersin demiş. Peygamber Efendimiz de sana ve eşine: Emrederim ki: Allah'tan korkun ve (La havle vela kuvvete illâ billahil'azîm)i çokça okuyun, onlar da bunu okumaya başlamışlardı, bir gün hanesinde iken oğlu gelip kapıyı vurmuş, bir de bakmış ki; Oğlu, düşmanların gafletinden istifâde ederek yüz deve veya koyun ile gelivermiş, büyük bir üzüntüden kurtulmuşlar. İşte Allah'a tevekkülün ve ondan muvaffakiyet beklemenin mükâfatı... Bu hâdise üzerine bu âyet-i kerîme nazil olmuştur.

4. Ve o kadınlar ki, hayzdan kesilmişlerdir veya hayz görmeğe başlamamışlardır, eğer -iddetleri hususunda- şüpheye düşmüş iseniz, -biliniz ki:- Onların iddetleri üç aydır, yüklü olan kadınların iddetleri ise yüklerini vaz'edinceye değindir, ve her kim Allah'tan korkarsa onun için işinden dolayı bir kolaylık verir.
4. Bu mübarek âyetler de boşanan ihtiyar veya pek genç veya gebe kadınların ne kadar iddet bekleyeceklerini tâyin ve bunun bir ilâhî emre dayanmış olduğunu ihtar ediyor. Allah-ü Teâlâ'dan korkarak emrlerine riâyet edenlerin pek büyük mükâfatlara nail olacaklarını müjdeliyor. Boşanan kadınların nerelerde ikamet edeceklerini ve kendilerine iddetleri müddetince kocalarının servetine göre nafaka verileceğim çocuklarına süt verdikleri takdirde bunun ücretinin de verileceğini emrediyor ve aralarında güzel bir şekilde muamele yapmalarını teklif buyuruyor ve hiçbir kimsenin takati üstünde bir şey ile mükellef olmadığını ve Cenab-ı Hak'kın kullarına sıkıntılardan sonra kolaylık göstereceğim şöylece beyan buyurmaktadır. (Ve o kadınlar ki,) Altmış veya elli beş yaşında oldukları için (hayzdan kesilmişler veya) pek genç oldukları için henüz (hayz görmeğe başlamamışlardır, eğer) bunların boşandıkları vakit iddetleri hususunda (şüpheye düşmüş iseniz) biliniz ki: (onların iddetleri üç aydır.) Bu kadar müddet bekleyince kendilerini boşamış olan kocaları ile bağları tamam kesilmiş olur, artık başkaları ile evlenebilirler. Hayz görenlerin iddetleri ise tam üç hayz görmekle sona ermiş olur. (yüklü olan kadınların iddetleri ise yüklerini vaz'edinceye değindir.) Çocuklarını doğurdukları andan itibaren iddetleri sona erer. isterse: Boşanmamış olup kocaları vefat etmiş bulunsunlar, isterse: boşanma veya vefat vukuundan sonra bir iki gün geçmiş olsun yine iddet son bulmuş olur. Bununla beraber o doğan çocuklar kocalara ait birer meşru evlât bulunmalıdır, eğer zinadan neş'et etmiş ise onun için hürmet yoktur, îddet, hayz ile beklenir. Kezalik: Yüklü bir kadının karnından iddeti esnasında uyuşmuş kan veya küçük et parçası gelse iddeti bitmiş olmaz. Ancak insanlık yaratılışından bir alâmetin bulunması müstesna, Imam-ı Melihe göre ise, iddeti bitmiş, helâllik durumu nasıl olmuş olur. Bir de böyle bir kadın iki çocuk birden doğuracak olsa bunlardan ikincisin) de doğurmadıkça iddeti sona ermiş olmaz. Yüklü bulunmayan kadınların nikâhları altında bulundukları kocaları vefat edince iddetleri dört ay on gündür hayz görür olsunlar, olmasınlar eşittir. "Es'siracül'münîr" ve "Ruhul'meani" (ve her kim Allah'tan korkarsa) Bu gibi dinî hükümlere riâyette bulunur hilâfına harekette bulunmazsa, üzerine düşen vazifeleri eda eder, yasaklardan sakınırsa, karı-koca hukukuna riâyetten ayrılmazsa (onun için işinden dolayı bir kolaylık vardır.) O hayatında kolaylıklara nail olur. Evet.. Böyle bir takva sahibi zât, karısından aynimi; olunca başka hayırlı bir karıya muvaffak olabilir ve takva sahibesi olan bir kadın da kocasından aynimi; bulunursa yine hayırlı bir kocaya nail olabilir ve diğer uğrayacakları müşkülattan birer kolaylıkla kurtulurlar. Cenab-ı Hak, onları selâmete erdirir. Elverir ki: Takva ile güzel bir İslâm terbiyesi ile vasıflanmış bulunsunlar.

5. İşte bu, Allah'ın emridir, size indirmiştir ve her kim Allah'dan korkarsa onun günâhlarını örter ve onun için mükâfatı büyüktür.
5. (işte bu) beyan olunan boşanmaya, iddete, ikâmetgâha ait hükümler (Allah'ın eniridir.) Kur'an-ı Kerim ile (size indirmiştir.) Sizi onlara uymakla mükellef kılmıştır, (ve her kim Allah'tan korkarsa) O'nun teklif buyurduğu şeylere riâyette bulunursa Cenab-ı Hak (onun günahlarını örter) afv eder. (Ve onun için mükâfatı büyüktür.) Onu pek büyük sevaplara nail kılar. Kötülüklerini iyiliğe çevirir.


6. O -boşanan- kadınları gücünüzün yettiği kadar ikamet ettiğiniz yerin bir kısmında oturtun ve üzerlerine baskıda bulunmanız için kendilerine zarar vermeyin ve eğer yüklü bulunmakta iseler yüklerini koyuncaya değin onlara nafakalarını verin, eğer sizin için -çocuklarınızı- emzirirlerse onlara ücretlerini verin, ve aranızda mâruf bir veçhile müşaverede bulunun ve eğer müşkülâta uğrar iseniz onun için başkası emzirecektir.
6. (O) Boşanan (kadınları) ey onları boşayan kocaları... (gücünüzün yettiği kadar) kendi servetinize, içtimaî mevkiinize uygun (ikâmet ettiğiniz yerin) kendi ikâmetgâhınızın (bir kısmında oturtun) iddetleri son buluncaya değin oralarda otursunlar (ve üzerlerinde baskıda bulunmanız için) o ikametgâhlarını terke mecbur etmeniz için (kendilerine zarar vermeyin.) Haklarında kötü muamelelerde bulunmayın (Ve eğer) o boşanmış kadınlar (yüklü bulunmakta iseler yüklerini koyuncaya değin) doğum yaparak iddetleri sona erinceye kadar (onlara nafakalarını verin) çünkü o iddet içinde karı-koca alâkası tamamen yok olmamıştır. Fakat kocaları ölmüş kadınlara kocalarının bıraktığı maldan nafaka verilmesi lâzım gelmez. Onlar o bırakılan maldan miras payları ne ise onu alırlar. (Eğer) O boşanmış kadınlar, iddetlerinden sonra (sizin için) çocuklarınızı (emzirirlerse onlara ücretlerini verin) çünkü: O zaman o çocuklara süt vermeğe mecbur değildirler.
Binaenaleyh emzirdikleri takdirde süt vermek ücretini onlara vermek lâzım gelir. (Ve aranızda uygun bir şekilde müşaverede bulunun) yâni: Ey babalar ve analar!. Evlâdınızın idareleri, güzelce beslenmeleri, ücretlerin hoşlukla verilmesi gibi hususlarda istişareyi, hayır gözetir muameleyi terketmeyin (Ve eğer müşkülata uğrar iseniz) birbirinizle istişare ederek süt vermek meselesini güzelce bir karara bağlayamazsanız, meselâ: Babalar, uygun bir ücret vermek istemezse veya analar, haddinden fazla bir ücret isterse (onun için) o baba hesabına çocuğu anasından (başkası emzirecektir) başka bir süt ana bulunacaktır, onun ücretini de çocuğun babası verecektir. Bir çocuğa annesi süt vermeğe icbar edilemez. Meğer ki: Çocuk, annesinden başkasının memesini emmesin veya başka süt anne bulunmasın. Bu takdirde annesi bir ücret karşılığında süt vermeğe icbar edilir. Bu hükm, boşanmış olan anneyi de nikâh altında olanı da kapsar. Es'siracül'münîr.


7. Genişlik sahibi olan, genişliğinden infakta bulunsun ve üzerine rızkı dar bulunmuş olan da kendisine Allah'ın verdiğinden infakta bulunsun. Allah, hiç bir nefse ona verdiğinden başkasını teklif etmez. Allah elbette güçlük arkasından kolaylık nasîp eder.
7. (Genişlik sahibi olan) Bolca servete sahip bulunan bir erkeğin, bosadığı kadına vereceği süt ücretini (genişliğinden intakta bulunsun) o ücreti, serveti ile mütenâsip bir şekilde bolca versin (ve üzerine rızkı dar bulunmuş olan da) ancak kendi geçimini temin edebilecek derecede az bir varlık sahibi bulunan da, 'kendisine Allah'ın verdiğinden) kendi iktidarı dairesinde bulunan miktardan intakta bulunsun.) Gücünün üstünde olan bir ücret vermekle mükellef bulunmuş olmaz. (Allah, hiçbir nefise ona verdiğinden başkasını teklif etmez.) Onu gücünün üstünde bir nafaka, bir ücret vermekle mükellef kılmaz. Herkesi gücü ve takati miktarına göre mükellef buyurur. (Allah, elbette) Derhal veya biraz sonra (güçlük arkasından kolaylık nasib eder.) kullarını dâima bir hâl üzere bırakmaz, darlıktan sonra, genişlik, şiddetten sonra kolaylık, ihtiyaçtan sonra varlık ihsan buyurur. Artık ümitsizlik ve keder içinde kalmaya lüzum yok, Hak Teâlâ'ya tevekkül etmeli, O'ndan muvaffakiyetler beklemelidir.
Bu mübarek âyetler, insanlık cemiyyetine en güzel bir tarzda yaşamak yolunu göstermektedir. En mâkul, medenî hükümleri içermektedir. Dünya yaşayışının bir hâl üzere kalmayacağına işaret buyurmaktadır. Nitekim Allah - ü Teâlâ Hazretlerine îmanları pek mükemmel, tevekkülleri pek fazla olan Ashab-ı Kiram hakkında bu ilâhî vâ'd, az sonra tecellî etmiştir. O Yüce zâtlar, İslâm'ın başlangıcında büyük bir servete sahip değildiler. Büyük bir kısmı yurtlarından ayrılmış, hicrete mecbur olmuş idi, fakat biraz sonra büyük fütuhata nail olmuşlardır. Binaenaleyh Hikmet Sahibi Yaratıcı Hazretlerinin tekliflerine riâyet edenler, aile ve cemiyet hukukunu muhafaza ederek insaflıca, âlicenabâne, affedici hareketlerde bulunanlar, dâima muvaffakiyetlere nail olurlar. Bunun hilâfına hareket edenler de elbette ki, lâyık oldukları cezaya kavuşurlar.
"Talak, ricat, iddet meseleleri için Elbakara süresinin (226-232) âyetlerinin ve Ennisa süresinin (15-21) âyetlerinin tefsîrine de müracaat...


8. Ve nice şehir -ahalisi- Rab'binin ve onun Peygamberlerinin emrinden böbürlendi, artık onu bir şiddetli hesap ile hesaba çektik ve onu pek korkunç bir azap ile azaplandırdık.
8. Bu mübarek âyetler: İlâhî emre muhalefet eden kavimlerin başlarına gelmiş ve gelecek bulunmuş olan pek şiddetli azapları ihtar ederek bu müslümanları uyanmaya davet ediyor. Akıl sahipleri olan ve kendilerine Son Peygamber Hazretleri gönderilmiş bulunan mü'minlere takva sahibi olmalarını emrediyor. Mümin ve iyi amellere devam eden zâtların karanlıklardan kurtularak hidâyet nuruna en güzel nimetlere ve ebedî saadete nail olacaklarını müjdelemektedir. Şöyle ki: (Ve nice şehir) Ahâlisi, bir çok eski kavimler (Rab'binin ve O'nun Peygamberlerinin emrinden böbürlendi.) kibirlice bir vaziyet alarak muhalefete cür'et gösterdi, Peygamberlerini inkâra devam etti (Artık onu bir şiddetli hesap ile hesaba çektik) Bütün yapmış olduğu kötü şeylerden dolayı cezaya çarptırdık (ve onu pek münker) pek ziyade korkunç, müthiş (bir azap ile cezalandırdık.) Evet.. O gibi dinsiz, ahlâksız kimselerin büyük bir kısmı daha dünyadalarken çeşit çeşit felâketlere uğratılmışlardır ve onlar ölür ölmez de kabirlerinde azap çektikleri gibi yarın âhirette de cehennemlere atılacaklardır. Bu geleceğe ait bir hakikat olduğu için geçmiş zaman kipi ile derhal vâki olmuş gibi beyan buyurulmuştur.


9. Artık işlerinin vebalini tattı ve işlerinin sonu bir hüsrandan ibaret oldu.
9. (Artık) O bir nice şehir, yâni: Onun dinsiz ahâlisinden her biri (isterinin vebalini tattı) kendi yaptığının kötü meyvesine kavuştu, cezalara uğradı (ve işlerinin sonu bir hüsrandan ibaret oldu.) dünyada iken yapmaya devam edip kendisinden fâide beklediği hareket tarzından fâide değil, büyük bir zarara uğramış oldu, o yüzden nice musibetlere mâruz kaldı, işte dine aykırı hareketlerin cezası..


10. Allah onlar için pek şiddetli bir azap hazırladı, artık ey îman etmiş olan akl sahipleri!. Allah'tan korkun, şüphe yok ki: Allah, sizin için bir zikr indirmiştir.
10. Evet.. (Allah onlar için) Öyle inkarcılara ait olmak üzere (pek şiddetli bir azap hazırladı.) onlar cehennemde ebedî olarak azap çekeceklerdir. İşte küfür ve şirkin neticesi böyle pek öldürücü, pek müthiştir. Hattâ onlardan bir çokları daha dünyada iken esaretlere, öldürülmelere, semavî âfetlere vesâireye uğrayarak yok olmuşlardır. Uhrevî cezaları ise işte öyle fevkalâde müthiştir. (Artık ey îman etmiş, olan akıl sahipleri!.) O felâketlere uğramış kavimlerin hâllerini düşünün, akıllarınızı güzelce kullanın, öyle şiddetli cezalardan korunmuş olmanız için (Allah'dan korkun.) imân yolundan takvadan ayrılmayın, (şüphe yok ki: Allah, sizin için bir zikr indirmiştir.) Kur'an-ı Kerim'i Cibrîl'i Emîn vasıtası ile indirmiştir. O ilâhî kitap sizlere dünyevî ve uhrevî selâmetinizi, yükselmenizi temîn edecek hükümleri, muameleleri bildirmektedir. Onlardan istifâdeye çalışın.


11. Bir resul -göndermiştir- ki: Siz karşı Allah'ın pek açık açık bildiren âyetlerini okur. Tâ ki: İman eden ve güzel güzel amellerde bulunanları karanlıklardan aydınlığa çıkarsın ve her kim Allah'a îman ve iyi amelde bulunursa, onu altından ırmaklar akan cennetlere girdirir, orada ebedî olarak kalıcıdırlar. Muhakkak ki: Allah, onun için güzel bir rızk ihsan buyurmuştur.
11. Evet.. O Yüce Mâbud, sizlere son Peygamber Hazretlerini de (Bir Resul) olarak göndermiştir, (ki: Size karşı Allah'ın pek açık açık âyetlerini okur.) Sizlere Kur'an-ı Kerim'in pek Yüce hükümlerini tebliğ eder ve anlatır, (tâ ki: İmân eden) Cenab-ı Hak'kın birliğini, yüceliğini, Mâbud olduğunu ve Yüce Peygamber'inin risâletini bilip bunlara kalben ve lisânen şahitlik edenleri (ve güzel güzel amellerde bulunanları) namaz gibi, oruç gibi dinî vazifelerini İfaya çalışanları (karanlıklardan aydınlığa çıkarsın.) sapıklıktan koruyarak hidâyete, ebedî saadete kavuştursun. (Ve her kim Allah'a iman eder ve iyi amelde bulunursa) kalbini tevhîd nuru aydınlatır, vücudunu güzel ameller ile süslerse Yüce Yaratıcı Hazretleri elbette ki: (Onu) o mü'mîn, sâlih kulunu (Altından ırmaklar akan cennetlere) pek güzel, gönül açan bağlara, bostanlara yarın âhiret âleminde (girdirir) bir daha oradan çıkarmaz, o zat (orada ebediyen kalıcıdırlar.) Orada daima tam bir huzur ve neşe içinde yaşar durur. (Muhakkak ki: Allah onun için güzel bir rızk ihsan buyurmuştur.) O mü'mîn kulunu gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insanların hatırlarına getiremeyeceği nice maddî ve manevî nimetlere nail buyuracaktır. Ne büyük bir mutluluk, bütün bu Yüce beyanlar, Yüce Mabudun, büyük kudretine ilâhî lütfuna göre asla uzak görülemez.



12. Allah o -Yüce Zat- dır ki: Yeri göğü ve yerden de onların mislini yaratmıştır. Onların aralarında emri cereyan eder. Tâ ki: Bilesiniz ki: Şüphe yok Allah, her şey üzerine tamamen kaadirdir ve muhakkak ki: Allah, her bir şeyi ilmen kuşatmıştır.
12. Bu mübarek âyet: Allah-ü Teâlâ'nın Kâinatın Yaratıcısı olduğunu ve onun kudretinin, ilminin ve hikmetinin yüceliğini bildiriyor. O Yüce Mabudun bütün kudsî beyanlarının birer hakikat olduğuna ve ona tam bir sadakatle kulluk etmenin ebedî saadete vesîle bulunduğuna işaret buyurmaktadır. Şöyle ki: (Allah, o) Yüce zat (dir ki:) Yüce Kudretiyle (yedi) tabaka teşkil eden (göğü ve yerden de onların mislini) öyle yedi tabakaya ayrılmış olarak yer sahalarını (yaratmıştır) yoktan var etmiştir, (onların) O gökler ile yerlerin (aralarında) O Yüce Yaratıcının (emri) kaza ve kaderi (cereyan eder) onlarda ilâhi hüküm geçerli olur. Onlarda hikmetin gereğine ve adil ve maslahata göre ilâhi tedbîr meydana gelir. Artık ey Allah'ın mükellef kulları!. İşte bu yaratılış eserleri ve bunlarda cereyan eden ilâhî tasarruflar. Kuran lisanı ile sizlere böylece beyan buyuruluyor. (tâ ki: Bilesiniz ki: Şüphe yok Allah) O Yüce Yaratıcı (her şey üzerine tamamen kaadirdir.) Bu âlemleri yaratmış olduğu gibi, daha nice âlemleri de yaratabilir, âhiret hayatını da varlık alanına getirecektir. İnkarcı taifeleri lâyık oldukları cezalara kavuşturacağı gibi mü'mîn takva sahibi kullarını da cennetlerde sonsuz lütuflara mazhar buyuracaktır. (Ve muhakkak ki, Allah) O bilen ve hikmet sahibi yaratıcı (her bir şeyi ilmen kuşatmıştır) bütün mahlûkatının fiil ve amelleri vasıf ve tavırları isterse bir zerre miktarı olsun. Yüce Yaratıcının ilminin dairesinden hariç kalamaz. Artık O Hikmet Sahibi Yaratıcının kudret eserlerini dikkate alınız, onun mukaddes hükümlerine riâyet ediniz. Bütün muvaffakiyetleri, feyizleri saadeti ancak bu sayede tecellî eder.
"Bu âyeti, kerîme gösteriyor ki: Yerler de gökler gibi yedi adettir. Göklerin yedi tabakaya ayrılmış olduğu Kur'an'ın açık ifadesi ile sabittir. Bu göklerin üstünde de arş vardır. Bu semâ tabakalarının aralarında beşer yüz senelik kadar bir mesafe bulunduğu rivayet olunmaktadır. Yer küresine gelince: Süre-i Nür'daki (30) uncu âyet-i kerîme gösteriyor ki: Gökler ile yer birbirine bitişik iken bilâhare ilâhî kudret ile araları ayrılmıştır.
Süre-i gaşiyenin (18) inci âyet-i kerîmesi de bildiriyor ki: Yer küresinin yüzü düz bir hâle getirilerek insanlığın ikâmetine elverişli bir duruma getirilmiştir. Bununla beraber yer küresinin böyle düzeltilmiş olması, görünüşüne göredir. Bu, yerin küreliğine aykırı değildir. Pek geniş olan bir kürenin her tarafı adetâ bir düz alan şeklinde görünür. Her sabah vâ'dilerden evvel dağ başlarının aydınlanması, güneş yer küresinin tarafından battığı hâlde diğer tarafında da doğmaya başlaması, yerin Küre şeklinde olduğunu gösterir.
Alimlerin cumhuruna göre yer küresi birbiri üstünde yedi tabakaya ayrılmıştır. İki yerin arasındaki mesafede bizim ikâmetgâhımız olan yer ile gök arasındaki mesafe gibi mesafe gibi beşyüz senelik bulunmaktadır. Bu yerlerin her birinde Cenab-ı Hak'kın muhtelif mahlûkatı vardır. Bir rivayete göre bu yer tabakalarının her birinden gök tabakası görülür ve gök tarafından ışık alınır.
Diğer bir rivayete göre de, bu yer tabakalarının hepsinden gök tabakası görülemez, Yüce Yaratıcı Hazretleri onlar için başka bir ışık saçan tabaka yaratmıştır.
Diğer bir rivayete göre yedi gökten her ikisinin arasında bir yer tabakası vardır. Bizim ikâmetgâhımız olan yer küresinin üstünde ise birinci gök tabakası bulunuyor.
İbn-i Abbas Radiyallahü Anh'tan bir rivayete göre yedi yer tabakası vardır ki: Araları denizler ile ayrılmıştır. Gök ise hepsinin üstündedir.
Gökler; Kur'an-ı Kerim'de çoğul kipi ile "Semâvat" = gökler diye beyan buyurulmuştur. Yer ise tekil kip ile gösterilmiştir. Fakat bu, yer küresinin müteaddit olmasına mâni değildir. Arz = yer bir cins isim olduğundan çeşitli yerlere de kapsar. Bununla beraber bu (12) inci âyet-i kerîme, yerlerin de gökler gibi müteaddit olduğunu gösteriyor, bâzı hâdis-i şeriflerde "el'arezîynüs'saba" = yedi arz diye beyan buyurulmuştur. Bu yedi arzdan birinin bir balık üzerinde, onun da bir taş üzerinde, o taşın da bir meleğin elinde bulunduğuna dair olan bir rivayet, reddedilmektedir.
Velhâsıl biz göklerin de yerlerin de müteaddit olduğuna inanırız geniş bilgiyi ilâhî ilme havale ederiz. Allah'ın kudretine göre böyle çeşitli âlemlerin vücuda getirilmiş olması, asla uzak görülemez. Hattâ bu gün astronomi âlimlerinin beyanlarına göre en az üçyüz milyon yıldız vardır ki: Her biri yer küresinden daha büyüktür. İşte Cenab-ı Hak da Kur'an-ı Kerimde bizim dikkatlerimizi göklere, yerlere çekiyor ki: O Yüce Yaratıcımızın kudret eserlerini düşünür bir şekilde seyr ederek mukaddes zatını birlemeye ve yüceltmeye devam edelim, dinî hükümlerine riâyetten ayrılmayalım. Başarı Allah'tandır.
  Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Bookmarks


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +2 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:29.


Powered by vBulletin® Version kapalı
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, yasaya aykırı yada telif hakkı içeren paylaşımları iletişim bölümünden bizlere bildirebilirsiniz